Hatırlayın, kıyameti kopartıyorlardı. Askerimiz İstanbul’da Fatih Camii’ni bombalayacak, kendi uçağımızı düşürecek, binlerce kişi stadyumlarda toplanacak, üstelik de jetlerle korunacakmış! Buna da inandılar. Televizyonda bu yalanlar üzerine senaryolar kuruluyor, sahte belgeler gerçekmiş gibi kamuoyu yönlendiriliyordu.
Mahkeme tarafından kabul edilen iddianameye göre “sözde darbe”yi dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök ile dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman önlemiş. Mahkemeden beklenen, iki komutanın ifadeye çağrılması, “Siz böyle bir darbe girişimini önlediniz mi?” diye sorması gerekir.
İyice çıkmaza soktular
Yargılanan 366 sanık da, Özkök ve Yalman’ın ifadelerine başvurulmasını istedi. Ancak mahkeme onları çağırmadı. Peki, bu iki komutan, mahkeme tarafından ifadeye çağrılmazsa bile sanıklar tarafından dinlenmesini isteyince dinlenmesi gerekmiyor muydu? Darbeyi önlediği belirtilen komutanları dinlemeyecek de kimleri dinleyecek? Sanıkların, iki komutanı dinleme talepleri de tüm çabalara rağmen yerine getirilmedi.
İşte bu aşamada Hilmi Özkök’ün “soğan doğraması”, “darbe planı var da diyemem, yok da diyemem” sözleri, Aytaç Yalman’ın davayı daha da çıkmaza sokan açıklamalarından “Bir darbe planı varmış, bu iki komutan önlemiş” havası oluştu. Bu sözleri dayanak gösterenler, tüm güçleriyle “Balyoz Davası” sanıklarına yüklendi. Onların “belgeler sahte” demesi o gürültü içinde duyulmadı bile… Ancak hep şunu gördük gerek yargılanan komutanlar, gerekse onların eşleri, çocukları her aşamada haklı olmanın gururuyla hep dik durdu.
Sorular hazırlamışlardı
Emekli Orgeneraller Özkök ve Yalman’ın mahkemede yapacakları açıklamalara karşın yargılananların onlara yönelteceği çokça soru vardı. Onların kamuoyuna yansıyan açıklamalarına, mahkemedeki sözlerine hemen her komutanın sorusu da olacaktı. Ancak “haberimiz yok, biz de bunları basından öğrendik” sözlerinden sonra soru yöneltmenin anlamı da kalmamıştı. Aslında Özkök ve Yalman önceki açıklamalarına benzer açıklamalarda bulunmuş olsa, sorularla karşılaşacak ve duruşma salonu hayli renklenecekti.
İki komutanın açıklamalarının, Balyoz Davası’nda yargılananları mutlu ettiğini sanmayın. Çünkü onlar başından beri haklı olduklarını, kumpas kurulduğunun farkındaydı. Nitekim, hakimin, “Bu iki tanığın dinlenmesine itirazı olan var mı?” diye sorduğunda, bir davanın bir sanığı, “var” diye bağırdı ve şunları ekledi: “Ben tam 51 ay cezaevinde esir kaldım. Kendim, eşim ve çocuklarımız çok ıstırap çektik. Bu saatten sonra ben onların tanıklığını tanımıyorum” deyip tepkisini dile getiriyordu.
Bir komutanın eşi, sohbetimizde “İnsanlar sağlıklarından, mesleklerinden oldu. 4,5 yılımız yenildi. İki komutan ifadelerinde ne söylerse söylesin kendi adıma onları hiçbir zaman affetmeyeceğim, en küçük bir saygı duymayacağım. Ne yapsalar, ne söyleseler artık boş” diyordu.
Bir numaralı sanık ne diyor?
Dün SÖZCÜ’nün manşeti “Diliniz yeni mi çözüldü paşam” başlığını taşıyordu. Duruşma arasında davanın bir numaralı sanığı 1. Ordu eski Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’a, “Başlığa göre soruyorum, paşaların dilleri niçin çözüldü?” dedim. İşte, Çetin Doğan’ın anlattıkları:
“Bana göre başlarına ya balyoz ya da taş düştü. Mahkemede söylediklerini başından beri söylemiş olsalardı çekilen onca sıkıntı çekilmeyecek, bu tezgahı kuranların cesareti kırılmış olacak, bunca mağduriyetler de yaşanmayacaktı. Kumpası kuranlar yapacaklarını belki yapacaktı ama komutanlarla dostluğumuz, arkadaşlığımız, birbirimize saygı-sevgimiz devam edecekti.
Mertçe açıklasalardı
Mahkemedeki beyanlarından dolayı kendilerine en küçük bir minnet borcu hissetmiyorum, teşekkür de etmiyorum. Biz onlara borçlu değiliz ki. Çok önceden söylemesi gerekenleri yeni söylüyorlar. Soruşturmanın başında bunları söyleselerdi teşekkür ederdim. Yanlış beyanda bulunsalardı kendilerine yönelteceğimiz sorular vardı. Her olayın tanığını, belgesini göstermeleri gerekecekti.
Bu iki komutana kimse selam vermez olmuştu. Yapayalnız kaldıklarını gördüler. Bu da çok üzücü ve onların yaşamları yönünden de hüzünlü bir durum. Hilmi Paşa’yla Amerika’da, akademide, Genelkurmay çatısında, Erzurum’da beraber görev yaptık. Ama üzüldüğüm nokta burada hazin halleriydi. Bu hallerinden dolayı sevinç, kıvanç duymadım. Üzüldüm. Mahkemede söylediklerini, daha önce de muğlak ifadelerde bulunmadan mertçe çıkıp açıklasalardı, bunca mağduriyet yaşanmazdı. O ifadelerle bir hesabın peşinde oldukları intibası
uyandırdılar.
Teşekkür borcumuz yok
Hilmi Paşa, belli bir düşünceye sahip, sözlerinde yine belli bir tutarlılık vardı. Ama Aytaç Paşa bir alem. Yalman, ‘şunu yaptım, bunu yaptım, ceza verdim’ gibi tutarlılığı olmayan, yanlış sözlerinden dolayı kızıyorum. Hilmi Paşa en azından bunu yapmadı. Bir kez daha belirtiyorum, kendilerine bir teşekkür borcumuz asla yoktur. Bizim için bu dava, kumpası kuranlar cezaevine girmeden bitmez.”
Özkök ve Yalman, Yargıtay’ın beraatini istediği 66 Balyoz sanığıyla ilgili davada 10 Kasım’da yine “tanık” olarak ifade verecekler. Bakalım, orada değişen bir şey olacak mı öğreneceğiz.
SÖZCÜ