Saygı Öztürk: Poşulular maskeliler

Saygı Öztürk-2014-1Silah kullanıp cana kıyanlar, insanları diri diri yakmaya çalışanlar, bayrağımızı, işyerlerini yakanlar, yağmalayanlar, Atatürk heykellerini kıranlar, molotof kokteylleriyle saldıranlara bakıyorsunuz bazıları tanınmamak için yüzlerini kapatmakla yetinmeyip, sözde erkekler etek bile giyiyorlar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yüzleri kapalı eylemcilere karşı yeni önlemler alınacağını söyledi.
Polisin seçimi, eğitimi önemli. Bu konuda gerekli titizliğin gösterilmediği de yaşanan onca olaylardan biliniyor. Polisin “Devletin polisi” olmasını istemeyenler çok. O yüzdendir ki onlar da arada kalmış.

Savcının, hakimin istediği

Emniyet müdürü, “Kötü niyetli olanlar polisten çekinmiyor, direkt ona saldırıyor. Kolluk güçleri giderek etkisizleştiriliyor” diyor. Yaşanan çifte standartlar da yargıya olan güveni zedeliyor. Polisin yetkileri tartışılırken, ben bazı emniyet müdürlerinden dinlediklerimi şöyle not ettim:
Molotof kokteyllerle, likit bombalar silahtan, bıçaktan daha tehlikeli. Örneğin belediye otobüsünün bir önüne, bir arkasına attığınızda aracı kül ediyorsunuz. Bakıyorsunuz şişesi, benzini, fitili olan bir malzeme kullanılıyor. Daha çok karanlık çökünce bunlar ortaya çıkıyor. Yüzleri kapalı olan kişiler tarafından atılan likit bombayı kullananı polis yakalıyor. Savcı da, hakim de bununla ilgili net görüntülü kamera kaydı yani somut delil istiyor. Gece arkadaşımızın, ‘bir dakika görüntünü alacağım’ deme şansı yok. Polisin o kişiyi almasının, eylemiyle ilgili tutanağı düzenlemesinin zerre kadar kıymeti yok. Sonuçta, yakıyor, yıkıyor, gözaltına alsanız bile sonuçta serbest kalıyorlar.

Parmak izini bulsanız bile

Rampayı kullanıp havai fişek atıyorlar. İhtiyaç fazlası ya da kullanamadığı patlayıcıları da bir yere gizliyorlar. Görevlilerimiz bunları buluyor. Kime ait olduğunu belirlemek için çevredeki kamera kayıtlarını inceliyor. Kimliklerini parmak izinden buluyor ve yakalıyor. Mahkemede hakim, ‘eylem gerçekleşmedi’ diye kişileri serbest bırakıyor. Genel anlamda polisiye olarak yasalarda ‘kuvvetli şüpheyi’ somut olaya çevirdiler. Kuvvetli şüphede kolluğun bir takım emareleri kanaatleriyle birlikte ortaya konulabiliyordu. Arama, takip, iletişim dinlenmesi kararları alınabiliyordu.
Uyuşturucu kullanan 5 kişi gözaltına alınıyor. Aldığı kişiyi, yeri söylüyor. Polis, kişiler arasındaki irtibatları belirliyor, bunları tutanağa bağlıyor. İletişimin dinlenmesi talebinde bulunulduğunda ‘somut delil’ istiyor. Somut delili o kadar ileri noktaya taşınıyor ki yüzde yüz tespitli olacak. Bu durumda benim böyle bir karara ihtiyacım zaten kalmıyor. O yüzden, yaşanan bu durumlar, örgütlü suçlarla büyük sıkıntı yaratıyor.

Maskeli, eldivenli eylemciler

Maskeli eylemciler o kadar yoğunlaştı ki, artık 100 eylemciden neredeyse 30’u eyleme maskeli olarak katılıyor. Bunlar da ağırlıklı olarak örgütlerin yakma, taşlama, misket bilye atma, rampadan havai fişek kullanmada görevli ve elebaşı olarak ana rolü alıyorlar. Bunları yakalayıp savcı, hakim karşısına götürdüğümüzde ‘somut delil’ istiyor. Polisin tutanağını dikkate almıyor. Yakan, yıkan kişi serbest kalıyor. Maskeliler nedeniyle tıkanmış bir alanımız var. Bunlarla ilgili özel düzenlemeye şiddetle ihtiyacımız var.

Bayrak için de farklı kararlar

Bir ilimizden örnek vereyim: İzmir-Kadifekale de bayrağı indirmeye çalışan kişi eylem esnasında yakalanıyor. Yakalanan kişi ‘denetimli serbestlikle’ bırakılıyor. Aynı günlerde Menemen’de bayrak indirmeye çalışan birisi 18 yaşından küçük olmasına rağmen üç kişi tutuklanıyor. Eylemin formatı aynı, hatta daha şiddetli unsurları var, aynı şehirde, aynı toplum hassasiyetinin olduğu yerde farklı kararlar veriliyor. Bu çelişkiler bizi yoruyor, görev yapamaz hale getiriyor.

Emniyet’ten eyleme gidiyorlar

Bir şiddet eyleminde kıran, döken, yakan kişiyi gözaltına aldığınızda, avukatları da geliyor. Daha birinci dakikada kendisiyle görüşüyor. Binlerce eylemci arasından bunları almışsın, sorgulayacaksın. Şüpheli, avukatının uyarısıyla ‘poliste ifade vermeyeceğim, savcılıkta, mahkemede vereceğim’ diyor. Susma hakkını kullanıyor. Bakıyorsunuz şüpheli savcılıkta bile ifade vermiyor, serbest bırakılıyor. Dolayısıyla bizim yaptığımız o kişi için girişte, çıkışta doktor raporu almak oluyor. Kişi serbest kalıyor ve yeni eyleme gidiyor.
Eylemci gelip polise yumruk vuruyor, taşla burnunu kırıyor. Bu şahıslar olayın içinden alınıyor, çoğu kez savcılıktan serbest kalıyor, bazıları ise tutuklamaya sevk ediyor. Yani, yaklaşımı ortaya koyacak net bir düzenleme yok. Yaralayan genelde serbest kalırken polisimiz ise hastanede yatıyor, ameliyatlar geçiriyor. Bunlar bizleriz hep olumsuz yönde etkiliyor.”
Ülkede toplumsal olaylar giderek boyut değiştiriyor. Polise yeni yetkililer verilmek isteniyor. Polisin haklı gerekçeleri mutlaka dikkate alınmalı. Ama ülkemizin “Polis Devleti” yapılmak istenmesine de fırsat verilmemeli, denge iyi kurulmalı.

SÖZCÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published.