Saygı Öztürk: Sınav skandalının sorumlusu hazır

Saygı ÖZTÜRK-12 milyonu aşkın öğrenci, pazar günü Yükseköğretime Geçiş Sınavı’na (YGS) girecek. Bir dönem herkesin güvendiği, son dönemlerde ise skandallarıyla adından söz ettiren Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) sınavı yapacak. Artık skandallar ortaya çıkmasın diye ÖSYM soru kitapçığını bile dağıtmama kararı aldı. Sınavda yaşanacak her olumsuzluğun sorumlusu olarak “paralel yapı” gösterilecek. Bunun alt yapısını da demeçlerle hazırladılar… Yani, beceriksizlikler ortaya çıkarsa, “biz yapmadık paralel yapı yaptı” denilecek…
Biraz gerilere gidelim. ÖSYM kurulmadan önce, üniversitelere girecek öğrencileri belirlemek amacıyla Üniversitelere Giriş İmtihanı (ÜGİ) yapılıyordu. Soru bankasına isteyen sorular gönderir, bir heyet bunların arasından sınav sorularını seçiyordu. 7 Temmuz 1972 tarihinde yapılan ÜGİ’deki sorulardan 57’si “Büyük Fen Anahtarı” adlı kitaptaki soruların aynısı veya benzeri çıktı. İşte bundan sonra ÖSYM kuruldu. Prof. Dr. Altan Günalp’in kurucusu ve yıllarca başkanı, Fethi Toker’in ise yardımcılığı ve Günalp’in vefatından sonra başkanlık görevini yürüttüğü dönemler hep ÖSYM’ye toz kondurulmayan yıllardı.
Başlangıçta sınav soruları açıklanmadı. Gizlilik bütün gayretlere rağmen başarılı olamadı. Bazı dershaneler adaylara para karşılığı soruları yazdırttı ve bunların dışarıya çıkarılması sağlandı. Gizliliğin sağlanamayacağı anlaşılınca sınav soru kitapçıklarının açıklanması uygun bulundu.
Gelelim bugünkü ÖSYM Başkanlığı’na
ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir, bu yıl soru kitapçıklarının açıklanmama nedeni olarak “Ölçme kabiliyeti yüksek olan sorular bazı düzenlemelerle yeniden kullanılabilir. Bu hedef doğrultusunda sınavlarda sorulan soruların sadece yüzde 10’unun paylaşımının yeterli olacağını düşünüyoruz” diye açıklıyor. Bunların ne anlama geldiğini sıralayalım:
– Sınav sorularının başka sınavlarda da kullanılmasının yaratacağı sorunların anlaşılmadığı görülüyor. Bu uygulama beraberinde çok olumsuz sonuçlar getirir.
– Görevi sınav yapmak olan başkanlık, sınav sorusu hazırlamakta yetersiz kaldığını itiraf ediyor.
– “Ölçme kabiliyeti yüksek sorular” söylemi ile soruların bir kısmının ölçme kabiliyetinin düşük olduğunu kabul ediyor. Ölçme kabiliyeti düşük sorularla gençlerin geleceklerine yön verildiği anlaşılıyor.
– Kamuoyuna açıklanacak sorular, ölçme kabiliyeti yüksek sorular mı olacak, yoksa ölçme kabiliyeti düşük sorular mı olacak? Bu konuda da açıklık yok.
Başkanın açıklamalarına bakılırsa ölçme yeteneği belirsiz olan sorularla sınav yapmak durumunda kalınıyor. ÖSYM havuzu genişletme, ölçme niteliğini iyileştirme gayreti içerisinde çalışırken önünde onu tek zorlayan, Bilgi Edinme Yasası’ydı. Meclis’ten soruların Bilgi Edinme Yasası kapsamı dışında olması sağlandı. Adaylar ÖSYM’den randevu alarak kendi kitapçıklarının asıllarını inceleyebilecekmiş. Kitapçıklarını görmek isteyen adayların sayısının üçle veya beşle sınırlı kalacağını mı sanıyorsunuz?
Kirli bir oyun tezgahlanmıştı
Şimdi bazı yetkililer çıkıp, YGS için bir takım oyunlar tezgahlandığını öne sürüyor. Bu konuda asıl oyun 1999 yılında tezgahlanmıştı. O dönemin YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz, anılarını yazıyor. Nasıl bir oyunla karşı karşıya getirildiklerini kendisinden dinliyorum:
“Tek basamaklı sınava geçmiştik. 2 Mayıs 1999’da 6 bin bina, 40 bin salonda 220 bin gözetmenin denetiminde yaklaşık 1.5 milyon öğrenci sınava katılacaktı. Sınav evrakları bir gün önce emniyet tedbirleriyle sınav depolama merkezlerine götürüldü. İstanbul’da üç tane depolama merkezi vardı. Bunların birisi Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ydi. 1 Mayıs gecesi, depo merkezinde görevli müstahdem, sınav torbalarından birisinin ağzının kesilmiş olduğunu ilgili makamlara bildiriyor. ÖSYM Başkanı Fethi Toker beni aradı, kitapçıklardan birisinin eksik olduğunun anlaşıldığını söyledi. O gece televizyon kanallarını dolaşıp sınavı iptal ettiğimizi açıkladım.
Sınavdan bir gün sonra TBMM’de milletvekillerinin yemin töreni vardı. Bir bayan milletvekili de türbanlı olarak yemin etmek istiyordu. Ortalık gerilimliydi. O hizmetlinin, soru torbasının kesik olduğunu fark etmesi Allah’ın bir lütfüydü. Eğer o gün biz sınavı iptal etmeyip pazar günü sınavı yapmış olsak ya da adaylar sınav salonuna alındıktan sonra fark edilip sınavı iptal etsek salondaki 1.5 milyon öğrenci, dışarıda bekleyen yakınları büyük bir kaosun doğmasına neden olabilirdi.
Soru kitapçığını çalan öğrenci Romanya üzerinden Pakistan’a, İran’a gidiyor. Yaklaşık bir yıl sonra İran üzerinden Türkiye’ye girerken yakalanıyor ve 8 yıla mahkum oluyor. İlahiyat öğrencisi nasıl gidiyor, bir yıl yurtdışında ne yiyor, ne içiyor hiç araştırılmadı. Allah o günlerde bizi büyük bir tuzaktan kurtardı.”
Kemal Gürüz’ü merak etmişsinizdir. Cezaevinde geçirdiği 438 gün onu alabildiğine yıpratmış. Şimdiye dışarıya çıktığında başı dönüyor, kalabalıktan ürküyor. Ciddi bir travma geçirmiş, yıpranmış. Bu ülke, saygın bir bilim adamına bunları da yaşattı…

SÖZCÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published.