Soner Yalçın: Ali Sabancı’nın intiharı

Soner Yalçın-2013-1Gör­mek kav­ra­mak­tır.

Gör­me ka­bi­li­ye­ti­ni yi­ti­ren­le­rin ba­şın­da, Türk bur­ju­va­zi­si ve onun gü­dü­mün­de­ki med­ya ge­li­yor.

12 ya­şın­da ev­len­di­ri­len 13’ün­de an­ne olan ve 14’ün­de in­ti­har eden Ka­der Er­te­n’­i gör­mü­yor­lar. Sa­de­ce sız­la­nı­yor, ağ­lı­yor, “21. yüz­yıl­da ço­cuk ge­lin na­sıl olu­r” di­ye tv ek­ran­la­rın­da top­lu­ca ya­ka­rı­yor­lar. Bu­nu sık­ça, her ölüm ha­be­ri gel­di­ğin­de ya­pı­yor­lar. Ama bir tür­lü gör­mü­yor­lar.

Bil­mi­yor­lar da di­ye­bi­li­riz.

Şöy­le…

Şid­det, ide­olo­ji için­dir; bir ide­olo­ji­yi yı­kar kar­şı­tı­nı ik­ti­da­ra ta­şır.

12 Ey­lül 1980 dar­be­si çok şid­det­liy­di; Ke­ma­list Dev­ri­mi yık­tı. Din­ci­li­ği ik­ti­da­ra ta­şı­dı.

Or­ta­ça­ğ’­a gi­den ka­pı­yı ABD gü­dü­mün­de­ki Ev­ren­ler aç­tı; Er­ba­ka­n’­ı hap­se atıp, top­lu­mu din­ci­leş­tir­di.

“Din­ci­leş­tir­me­” kav­ra­mın­dan an­lat­mak is­te­di­ğim; İmam Ha­tip ya da Ku­r’­an Kur­su de­ğil­dir. So­run da­ha de­rin­dir. Di­n’­in dü­zen­le­yi­ci ola­rak top­lum­sal ha­yat­ta güç ol­ma­sı­dır.

Din­ci­lik; Or­ta­ça­ğ’­dır.

Yi­tik akı­l’­dır. Ku­l’­luk­tur. Dog­ma­tiz­m’­dir.

Di­n’­den da­ha de­rin olan hu­ra­fe­dir.

Ye­te­nek­siz­li­ğin/ka­bi­li­yet­siz­li­ğin, ba­ya­lı­ğın/va­sa­tın ik­ti­dar ol­ma­sı­dır.

Do­la­sıy­la çü­rü­me­’dir.

Si­irt Per­va­ri­’de can ve­ren Ka­de­r’­i med­ya gö­re­mi­yor.

İş­te tam bu se­bep­le, ek­ra­na çı­kart­tık­la­rı­na “dik­ta­tör Ata­tür­k” de­dir­tip, ne ka­dar “de­mok­ra­t” ol­duk­la­rı­na se­vi­ni­yor­lar.

İki olay ara­sın­da­ki iliş­ki­yi bi­le kav­ra­ya­mı­yor­lar.

Or­ta­çağ ca­hil­lik­tir.

Yaz­ma­lı­yım…

Çocuk gelinler ve çocuk işadamları

Kemalist Devrim; sırtını emperyalizme dayamış Ortaçağ dogmalarına son vermeyi hedeflemiş bir burjuva devrimdi.

Fransız İhtilali başta olmak üzere, her aydınlanmacı demokratik devriminin hedefi; nasıl feodalizm ve onun en büyük dayanağı dinciliği yok etmek ise, Kemalist ideolojinin hedefi de toprak ağalığı ile şeyhlerin-şıhların Ortaçağ karanlığını yıkmaktı.

Halkı gericiliğin prangalarından kurtarmak; toplumsal hayata bilimi hakim kılmak isteyen aydınlanmacı hareketti.

Bu salt Kemalist Devrim’in niteliği değildi; Fransız Devrimi, Amerikan Devrimi, Meksika Devrimi ya da benzerlerinin Kemalist Devrim’den pek farkı yoktu; feodalizmi tüm gerici kurumlarıyla birlikte yıkmadan bağımsızlık ve özgürleşme olamazdı.

Mustafa Kemal 1925’te devrimin temel felsefesini açıkladı:

“Ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz.”

Tekke ve zaviyeleri kapatan bu aydınlanmacı hareket; aynı yıl, yani 1925’te, 442 sayılı Köy Kanunu’nu çıkardı. Bu, eşraf ve ağaların iktidarına son verip köylüleri esaretten kurtaran toprak reformuydu.

Aynı zamanda bu kanunla köylü kadına, köy seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanıyarak onun özgürleşmesi yolunda da önemli bir adım attı.

Ve işte bu nedenle hemen o yıl; devrimciler ile gericiler arasında hesaplaşma kaçınılmaz oldu: Feodal düzeninin devam etmesini isteyen Şeyh Said, İngiliz desteğiyle ayaklandı.

Bugün “Atatürk diktatördü” diyorlar!

Oysa Atatürk, ne 1925’teki Köy Kanunu’yla, ne de 1934’teki İskan Kanunu’yla, toprak reformunu istediği şekliyle Meclis’ten geçirebildi.

Mustafa Kemal, bölgenin dinci-aşiret yapısını kırmak için arzuladığı toprak reformunu yapamadan vefat etti. Kemalist Devrim tamamlanamadı.

Sonraki iktidarlar, Cumhuriyet devriminin niteliğini ve felsefesini anlamaktan uzaklaştı.

Toprak reformu CHP’yi böldü; toprak ağaları Emin Sazaklar, Adnan Menderes’ler DP’yi kurdu. Ağalar, şeyh çocukları, şıh yakınları Meclis’e taşındı.

Kemalist Devrim önce donduruldu ve sonra totalitarizmin askeri darbeleriyle şekilciliğe indirgenerek gericileştirildi. Ardından toptan reddetme kolaycılığı geldi.

Çocuk gelinler, çocuk işadamları işte bu karşı devrimin sonucudur.

Gülen’in işadamı müritleri

12 Eylül Generali’nin raporunda var; “Sadece din adamı yetiştirmekle olmaz; mühendis, doktor, hakim, savcı, öğretmenleri bir din adamı gibi yetiştirmeliyiz.”

12 Eylül 1980 darbesi, Kemalist Devrim’in özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini Ortaçağ zihniyetiyle boğdu.

Laikliği yıktı.

Fethullah Gülen o yıllarda büyütüldü.

AKP ve cemaat zihniyeti bu koşullarda yetişti-gelişti.

Kader’e niye şaşırıyorlar ki?

Görmüyorlar.

İstanbul’dan Siirt’e gelen avukat Kezban Hatemi’nin yaşadıkları bunun ipucunu veriyor: Hatırlayınız, AKP’nin “akil adamları” Kürt açılımı için yollara düş-müştü; Siirt’in Aydınlar ilçesinde “modern”görünümlü Kezban Hatemi, Molla Burhan Medresesi’ne kadınların giremediği gerekçesiyle sokulmamış, şeyhin kapısında bekletilmişti.

“Ortaçağ modernizmi!” Çocuk gelin Kader, bunun kurbanıdır. Kendinizi kandırmayın; ne ilk olacak ne de son. Baksanıza:

“Atatürk’e diktatör” deyip, övgüde sınır tanımadıkları Barzani, dört kadınla evlenmeyi yasalaştırdı.

Kimileri 3 bin marabası olan toprak ağasının sofrasında oturarak Kürtleri özgürleştireceğini sanıyor!

Ağaların, şeyhlerin elinden yoksul köylüleri kurtaracak, kadınları özgürleştirecek çözüm buralardan çıkabilir mi?

Emperyalizmin ve feodalizmin olduğu yerde özgürleşme olabilir mi?

Teorisiz kafa karışıklığıyla ancak ortaçağ gericiliğinin kuklası olunur. Olan da çocuk gelin Kaderler’e olur.

Ve: Çocuk gelinler ve çocuk işadamlarının dramı sürüp gider.

Gelelim çocuk işadamlarına!

Ali Sabancı da intihar etmektedir ama farkında değildir.

Çocuk gelin Kader’in intiharıyla, aynı ailenin üçüncü kuşak işadamı Ali Sabancı’nın Fethullah Gülen ilişkisinin temel nedeni Ortaçağ’dır.

Ortalığa serilen telefon görüşmelerinden anlıyoruz ki; korku imparatorluğuna boyun eğmişler.

Fethullah Gülen’e mürit yazılmışlar!

Yaşanılan zamana yenik düşmüşler. Yazık.

Korkak Türk burjuvazisi, kendi devrimine sahip çıkamadı. Aydınlık düşmanlarıyla işbirliğe girdi. Anlıyoruz:
Ortaçağ köksüzlüktür, yüzeyselliktir.

Görmek derinleştirir.

Ortaçağ körlüğüne son vermenin yolu; özgürlük, eşitlik ve kardeşliği kuracak 1920’lerin Kemalist Devrim projesidir.

SÖZCÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published.