Soner Yalçın: Casus gazeteci-yazarlar

Soner Yalçın-2013-1YAZARLAR-Taraf gazetesi ve kimi gazeteciler-yazarlar için “siyasi casusluk” iddiasıyla soruşturma başladı. Çok tartışılıyor Çoğunluğu asker, İstanbul’da 56 ve İzmir’de 357 kişi sahte delillerle “casusluktan” yargılanıyor, hiç kimsenin sesi çıkmıyor! Gazeteci-yazardan “casus” olmaz mı? Görülmemiş bir olay mı? Pound, Koestler, Hemingway Eliot, Fleming, Silone, Trevanian vd. “casus” değil miydi? Hangisini yazayım? En iyisi bizden örnek vereyim
Ül­ke­miz­de ta­rih ya­zı­cı­lı­ğı­mız ko­nu­sun­da kı­sır dön­gü ya­şa­nı­yor; -ma­ale­sef- ta­rih­çi­le­rin ik­ti­sat bil­gi­si za­yıf ve eko­no­mi bi­len­le­rin de ta­rih bil­gi­si ye­ter­siz!
Bu tes­pi­tin “ba­sın­da­ki ca­sus­la­r” ile ne il­gi­li­si var? Çok var.
Ta­ri­hi­miz­den bir ga­ze­te­nin “do­ğuş hi­ka­ye­siy­le­” bu ko­nu­yu ay­dın­lat­ma­ya ça­lı­şa­ca­ğım. Çün­kü “res­mi ta­ri­h” ger­çek­le­ri yaz­mı­yor.
Ye­rim dar; bu ne­den­le “res­mi ta­ri­-hi­n” il­gi­li ki­şi­ler ve ga­ze­te hak­kın­da ne yaz­dı­ğı­nı bu say­fa­ya ala­ma­ya­ca­ğım. Me­rak­lı­lar her­han­gi ba­sın ta­ri­hi ki­ta­bı­na ba­ka­bi­lir. Ko­mik­tir.
Evet baş­la­ya­bi­li­riz…
Ta­ri­hi­miz­de özel te­şeb­büs ta­ra­fın­dan çı­ka­rı­lan ilk ga­ze­te “Ce­ri­de-i Ha­va­di­s” me­se­le­si­ne ge­le­bi­li­riz…
Ba­sın­da ne tür “ca­sus­luk­la­r” olu­yor gö­re­bi­li­riz…
Kim bu Da­vid Ur­qu­hart
Ce­ri­de-i Ha­va­dis ta­ri­hin­de, “Da­vid Ur­qu­har­t” adı­na hiç rast­la­mı­yor­su­nuz.
Ne ya­zık ki bi­zim ta­ri­hi­miz­de bu önem­li isim hak­kın­da pek bil­gi yok.
Ne­re­de var bi­li­yor mu­su­nuz; Karl Mark­s’­ta var!
Marks, 1853’ten son­ra Os­man­lı üze­ri­ne cid­di ola­rak eğil­me­ye baş­la­dı. (Öy­le ki Os­man­lı­ca öğ­re­ni­yor­du, öm­rü yet­me­di.)
Marks, New York Da­ily Tri­bu­ne ga­ze­te­si­ne on yıl bo­yun­ca Do­ğu So­ru­nu­’y­la il­gi­li yaz­dı. Os­man­lı ule­ma­sı “kur­tu­luş re­çe­te­si­” arar­ken Marks, ka­pi­ta­liz­min Av­ru­pa ha­ri­ta­sı­nı alt üst ede­ce­ği­ni; ve es­ki tip im­pa­ra­tor­luk olan Türk­le­rin, dev­rim­ci ta­vır al­maz­sa/ulus­laş­ma sü­re­ci­ni ta­mam­la­ya­maz­sa ye­ni­lip-par­ça­la­na­rak Ana­do­lu­’ya dö­ne­ce­ği ön­gö­rü­sün­de bu­lun­du.
Hak­lı çı­kan Mark­s’­ın, Os­man­lı­’yı ir­de­le­yen ma­ka­le­le­rin­de ve yaz­dı­ğı “Ka­pi­ta­l”­de Da­vid Ur­qu­hart adı­na rast­lı­yo­ruz.
Marks na­sıl Os­man­lı üze­ri­ne dü­şü­nü­yor ise Da­vid Ur­qu­hart da öy­ley­di!
An­cak iki zıt ku­tup­tu­lar. Bi­ri ka­pi­ta­liz­min el­çi­siy­di.
Pe­ki kim­di Da­vid Ur­qu­hart?
İs­koç­ya­lı. 1805’te doğ­du. (1877’de öl­dü.)
Ba­ba­sı­nın er­ken ölü­mü üze­ri­ne an­ne­si ta­ra­fın­dan İs­viç­re­’ye gö­tü­rül­dü. Ce­nev­re­’de Fran­sız as­ke­ri oku­lun­da ve İn­gil­te­re­’de Wol­wich Kra­li­yet Top­çu Kış­la- sı­’n­da eği­tim gör­dü.
Ox­for­d’­da okur­ken, Av­ru­pa­’da es­ti­ri­len ro­man­tik Yu­nan ayak­lan­ma­sın­dan et­ki­len­di. Ken­di­si gi­bi İs­koç kö­ken­li, şa­ir Ge­or­ge Gor­don Byron gi­bi, Os­man­lı­’ya kar­şı sa­vaş­mak için Yu­na­nis­ta­n’­a git­ti.
Lord Byron sa­va­şa­ma­dan öl­dü. Ur­gu­hart sa­vaş­tı ve ağır ya­ra­lan­dı.
Ye­di­ği mer­mi Os­man­lı­’ya kar­şı olan duy­gu ve dü­şün­ce­le­ri­nin de­ğiş­me­si­ne ne­den ol­du!
Şa­ka bir ya­na, fik­ri­ni de­ğiş­ti­ren Strat­ford Can­ning (1786-1880) ol­du.
S. Can­ning, 1820-1824 ve 1825-1828 ara­sın­da İn­gi­liz­le­rin İs­tan­bul Bü­yü­kel­çi­li­ği’­ni yap­tı. Şim­di par­la­men­to­da gö­rev­liy­di. (1841’de ye­ni­den İs­tan­bul Bü­yü­kel­çi­li­ği gö­re­vi­ne ge­le­cek ve 17 yıl bu gö­rev­de ka­la­cak­tı.)
Can­ning ve Ur­qu­hart, Yu­nan ba­ğım­sız­lı­ğı­nın Or­to­doks Rus­ya­’nın işi­ne ya­ra­ya­ca­ğı­nı ve bu­nun İn­gi­liz eko­no­mi­si­nin çı­kar­la­rı­nı teh­dit ede­ce­ği­ni dü­şün­dü­ler.
Rus­ya Ça­rı I. Ni­ko­las, “has­ta ada­m” de­di­ği Os­man­lı top­rak­la­rı­nı ele ge­çi­rir­se bu İn­gi­liz çı­kar­la­rı­nın ta­ma­men yok ola­ca­ğı an­la­mı­na ge­li­yor­du. Os­man­lı, ide­al bir pa­zar­dı ve göz­den çı­ka­rı­la­maz­dı.
Ne ya­pıl­ma­lıy­dı?
Da­vid Ur­qu­hart İs­tan­bu­l’­a gel­di…
Ka­nu­ni Ca­sus
İn­gi­liz Bü­yü­kel­çi­si John Pon­sonby (1770-1855) İs­tan­bu­l’­da gö­re­ve he­nüz baş­la­mış­tı. He­men ar­ka­sın­dan gön­de­ri­len ye­ni “ti­ca­ret ata­şe­si­” Ur­qu­har­t’tan ra­hat­sız ol­du. Ur­qu­har­t’­ın ge­tir­di­ği Strat­ford Can­ning se­la­mı­nı so­ğuk kar­şı­la­dı. Çün­kü am­ca­sı; İn­gi­liz­le­rin ef­sa­ne­vi dip­lo­ma­tı ve Baş­ba­ka­nı Ge­or­ge Can­ning (1770-1827) ile pek ge­çi­ne­mez­ler­di; bir­bir­le­ri­ni sev­mez­ler­di. (Bu çe­kiş­me hep sür­dü ve Ur­qu­har­t’­ın, el­çi Pon­sonb­y’­un Os­man­lı­’da­ki fa­ali­yet­le­ri­ni eleş­tir­me­si­ni ki­mi­le­ri “Türk dost­lu­ğuy­la­” açık­la­dı!)
Fa­kat şim­di önem­li olan İn­gi­liz ti­ca­ret çı­kar­la­rıy­dı. Os­man­lı ka­pa­lı pi­ya­sa­sı İn­gi­liz mal­la­rı­na sı­nır­sız şe­kil­de açıl­ma­lıy­dı.
El­çi Pon­sonby, “ka­nu­ni ca­su­su­n” her tür­lü fa­ali­ye­ti için eko­no­mik kat­kı­lar­da bu­lu­na­ca­ğı­nı söy­le­di. (Ata­şe­le­rin gö­rev­li bu­lun­duk­la­rı ya­ban­cı dev­le­tin du­ru­mu­nu ra­por et­me­si­ne ve fa­ali­yet­te bu­lun­ma­sı­na “ka­nu­ni ca­sus­lu­k” de­ni­yor.)
Ur­qu­har­t’­ı, ön­ce­lik­le Sul­tan II. Mah­mu­t’­u et­ki­le­yen İs­tan­bu­l’­da­ki önem­li isim­ler­le ta­nış­tı­ra­cak­tı. Bun­lar­dan bi­ri ga­ze­te­ciy­di…
“B­lak Be­y”
Ale­xan­dre Blac­qu­e (1792-1836) Os­man­lı­’ya ge­lin­ce nam-ı di­ğer “B­lak Be­y” ol­du.
Pa­ri­s’­te hu­kuk öğ­re­ni­mi gör­müş­tü; 1820’de İz­mi­r’­e yer­leş­miş, hem avu­kat­lık hem de ti­ca­ret ya­pı­yor­du.
Fa­kat -Ur­qu­hart gi­bi- ka­de­ri­ni Yu­nan is­ya­nı de­ğiş­tir­di; bu ül­ke­ye yap­tı­ğı ti­ca­ri fa­ali­yet­le­ri bal­ta­la­nın­ca ga­ze­te­ci­li­ğe yö­nel­di. “Le Spec­ta­te­ur Ori­en­ta­l” ve “Le Co­ur­ri­er de Smyrne­” ad­lı ya­yın or­gan­la­rın­da Av­ru­pa­lı tüc­car­la­rın söz­cü­lü­ğü­nü yap­tı. Fran­sız ko­lo­ni­si­nin tem­sil­ci­si seçildi.
Bu ara­da…
1831’de İs­tan­bu­l’­da, Os­man­lı Dev­le-ti’­nin ilk res­mi ga­ze­te­si Tak­vim-i Ve­ka­yi­’nin çı­ka­rıl­ma ha­zır­lık­la­rı baş­la­dı. Blak Be­y’­den akıl alın­dı.
II. Mah­mut, ta­nış­tı­ğı Blak Be­y’­den et­ki­len­di; onun Av­ru­pa­lı­lar­la iliş­ki­sin­den ya­rar­lan­mak için Tak­vim-i Ve­ka­yi­’nin ay­rı­ca Fran­sız­ca da ya­yın­lan­ma­sı­nı is­te­di.
“Mo­ni­te­ur Ot­to­ma­n” böy­le doğ­du ve ba­şı­na da Blak Bey ge­ti­ril­di. (Oğ­lu Edou­ard Blac­qu­e, 1867’de ilk kez açı­lan Was­hing­to­n’­un Os­man­lı El­çi­si ola­cak­tı.)
Da­vid Ur­qu­hart, Blak Bey ile ta­nış­tı. Kay­naş­tı­lar. Amaç­la­rı ay­nıy­dı. Ur­qu­hart, “Mo­ni­te­ur Ot­to­ma­n” da, eko­no­mi dü­şü­nü­rü-ya­za­rı ol­ma­dı­ğı hal­de ik­ti­sat ya­zı­la­rı ka­le­me al­ma­ya baş­la­dı.
Bu­gün bu ma­ka­le­le­re bak­tı­ğı­nız­da ne ka­dar il­kel ol­du­ğu­nu gö­rür­sü­nüz ama o ta­rih­te Os­man­lı Sa­ra­yı bu ik­ti­sat ya­za­rı­nı pek be­ğen­di! Yet­mez­miş gi­bi, II. Mah­mut da ön­ce ya­zı­la­rı­nı oku­yup son­ra ta­nış­tı­ğı bu “e­ko­no­mik be­yin­de­n” et­ki­len­di.
Os­man­lı Sa­ra­yı ol­ta­ya ge­li­yor­du. Ur­qu­hart ma­ka­ley­le ye­ti­nir mi; 1833’te Os­man­lı Dev­le­ti­’nin eko­no­mik ya­pı­sı­nı in­ce­le­di­ği, “Tür­ki­ye ve Kay­nak­la­rı­” ki­ta­bı­nı ya­yın­la­dı. Ba­zı say­fa­lar Türk­çe­’ye çev­ri­le­rek II. Mah­mu­t’­a su­nul­du.
Os­man­lı dü­şün­ce ha­ya­tı böy­le oluş­tu­rul­ma­ya baş­lan­dı. Ül­ke bu eko­no­mik mo­del­le kur­tu­lur­du! Pe­ki ney­di gök­le­re çı­ka­rı­lan ye­ni eko­no­mik sis­tem?..
“İs­lam so­su­” ol­maz­sa ol­maz
Ur­qu­hart, Mo­ni­te­ur Ot­to­ma­n’­da­ki ya­zı­la­rı­nın özü şuy­du:
Os­man­lı Dev­le­ti es­ki eko­no­mi ve ma­li­ye uy­gu­la­ma­la­rı ta­ri­hin çöp se­pe­ti­ne at­ma­lıy­dı; özel­lik­le ti­ca­ret te­kel­le­ri­ni ve iç güm­rük­le­ri kal­dır­ma­lı; bu­na kar­şı­lık dış ti­ca­re­ti he­men ser­best bı­rak­ma­lı ve ta­bi­i güm­rük­le­ri çok dü­şük tut­ma­lıy­dı.
Ya­ni Os­man­lı, pa­za­rı­nı ka­yıt­sız şart­sız aç­ma­lıy­dı. Os­man­lı Ha­zi­ne­si an­cak bu şart­lar­da dış borç bu­la­bi­lir­di!
Ay­rı­ca ye­ni eko­no­mik sis­tem ka­bul edi­lir­se, güç­le­nen ti­ca­ret iliş­ki­le­ri sa­ye­sin­de İn­gil­te­re; Rus­ya ve Ka­va­la­lı Meh­met Ali Pa­şa kar­şı­sın­da güç­süz du­ru­ma dü­şen Os­man­lı­’ya yar­dım eder­di!
Da­vid Ur­qu­hart, salt eko­no­mi ya­zı­la­rıy­la et­ki­li ola­ma­ya­ca­ğı­nı bi­li­yor­du. İs­la­mi­ye­t’­i yü­cel­ten ma­ka­le­ler de yaz­ma­ya baş­la­dı. Ör­ne­ğin, 1833’te “İs­lam As a Po­li­ti­cal Syste­m” baş­lık­lı ma­ka­le­sin­de, Hı­ris­ti­yan­lı­ğın sa­de­ce ru­ha­ni ol­du­ğu­nu, dün­ya iş­le­riy­le il­gi­si bu­lun­ma­dı­ğı­nı ve fa­kat “İs­la­m’­ın hem ru­ha­ni hem cis­ma­ni ol­du­ğu­nu, ahi­ret ha­ya­tı ile be­ra­ber ay­nı za­man­da in­san­la­rın dün­ye­vi ha­ya­tı­nı da her ka­de­me­de dü­zen­le­yen bir si­ya­si sis­te­me sa­hi­p” ol­du­ğu­nu yaz­dı.
Bu tür öv­gü ya­zı­la­rı Müs­lü­man­la­r’­ı mest et­me­ye yet­ti. He­le Ur­qu­har­t’­ın Rus­ya düş­man­lı­ğı İs­tan­bu­l’­da her­ke­sin gön­lü­ne taht kur­du. (İn­gi­liz­le­r’­in dö­ne­min “Ye­şil Ku­şak Pro­je­si­” olan Çer­kes­le­r’­i Rus­ya­’ya kar­şı kul­lan­ma stra­te­ji­si­ni uy­gu­la­yan­lar­dan bi­ri de Ur­qu­hart idi. Çer­kes Bay­ra­ğı’­nı bi­le Ur­qu­hart ta­sar­la­dı. Türk Bay­ra­ğı’­nın ren­gi ile yıl­dız ve ay’­ın Bi­zans amb­lem­le­ri ol­du­ğu­nu ya­zan da Ur­qu­hart ol­du! 1844’te çal­mış­tık!)
Marks, Os­man­lı­’yı se­kü­ler bir re­for­mun kur­ta­ra­ca­ğı­nı ya­zar­ken Ur­qu­hart “a­man la­ik­lik­ten uzak du­ru­n” di­yor­du!
En­gels, Mark­s’­a yaz­dı­ğı mek­tup­ta “Türk dos­tu­” ge­çi­nen Ur­qu­har­t’­ı “bu­da­la, adi, ge­ve­ze­” ola­rak ni­te­len­dir­di. İn­gil­te­re­’nin Os­man­lı­’nın ima­lat­çı­sı ha­li­ne ge­ti­ri­le­rek sö­mü­rü­le­ce­ği­ni ön­gö­rü­yor­lar­dı. Ve ol­du.
Os­man­lı, İn­gil­te­re ile 1838’de Ti­ca­ret Ant­laş­ma­sı­’na im­za koy­du.
45 yıl son­ra bu ant­laş­ma­nın so­nuç­la­rı­nı va­ka­nü­vis Ah­met Lüt­fi Efen­di şöy­le ya­za­cak­tı:
“Ol mu­ahe­de (1838 Ti­ca­ret Ant­laş­ma­sı) ile yed-i va­hid (te­kel) usu­lü kalk­tı ise de ye­ri­ne ec­ne­bi in­hi­sa­rı (ya­ban­cı te­ke­li) gel­di ki. Me­ma­lik-i Mah­ru­sa­’da (Os­man­lı Dev­le­ti­’n­de) hur­de­fu­ruş­lu­ğa (en kü­çük ti­ca­re­te) ka­dar ec­ne­bi­ler iş­ti­rak ey­le­di. Sa­na­yi­i da­hi­li­ye bü­tün bü­tün mahv-ü mu­at­tal ol­du (çök­tü) ve em­ti­ayı ef­ren­ci­ye (ya­ban­cı mal­lar) re­vaç bu­la­rak nü­kud-u mev­cu­du­muz (mev­cut pa­ra­mız) Av­ru­pa­’ya çe­ki­lip git­me­ye baş­la­dı.” (Ta­rih-i Dev­let-i Ali­ye-i Os­ma­ni­ye, c:5 s: 112)
1838’de­ki ti­ca­ret ant­laş­ma­sı­na gi­den sü­reç­te ba­sın önem­li bir “ro­l” üst­len­di. İm­za­lar atı­lın­ca “gö­re­vi­” bit­me­di. İn­gi­liz­le­rle, sa­ra­yı ve ka­mu­oyu­nu et­ki­le­me­ye de­vam ede­cek­ti. Fa­kat Fran­sız­lar­la çı­kar çe­liş­me­le­ri ga­ze­te­ye de yan­sı­dı. İn­gi­liz­le­rin ye­ni ga­ze­te­ye ih­ti­yaç­la­rı ol­du. Ce­ri­de-i Ha­va­dis bu amaç­la ha­ya­ta ge­çi­ril­di.
Dönemin “Taraf” gazetesi
Adı; Wil­li­am N. Churc­hill (1796-1846).
Lon­dra do­ğum­lu. Yo­lu İz­mi­r’­e son­ra İs­tan­bu­l’­a dü­şen­ler­den. Fran­sız Le­van­ten ai­le­nin kı­zı Be­at­ri­ce Bel­hom­me ile ev­len­di.
1780’de ya­yın ha­ya­tı­na baş­la­yan İn­gi­liz “Mor­ning He­ral­d” ga­ze­te­si­nin Tür­ki­ye tem­sil­ci­siy­di.
1836’da bir gün…
Ka­dı­kö­y’­de av­la­nır­ken yan­lış­lık­la Def­ter­dar ka­tip­le­rin­den Ne­ca­ti Efen­di­’nin oğ­lu­nu ya­ra­la­dı. Ya­ka­la­nıp Üs­kü­dar Mu­ha­fız­lı­ğı­’na gö­tü­rül­dü. Tu­tuk­lan­dı.
İn­gi­liz Bü­yü­kel­çi­si John Pon­sonby ola­ya çok tep­ki gös­ter­di ve he­men el koy­du; “bir İn­gi­liz ga­ze­te­ci na­sıl tu­tuk­la­na­bi­lir­di?” O gün­ler ar­tık İn­gi­liz-Fran­sız el­çi­le­ri­nin Os­man­lı yö­ne­ti­min­de ağır­lık­la­rı­nı koy­du­ğu dö­nem­di.
Churc­hill ser­best bı­ra­kıl­mak­la ka­lın­ma­dı, he­di­ye­le­re bo­ğul­du.
Ve asıl bom­ba pat­la­dı; 11 Mart 1836’ta da­ha ye­ni ku­ru­lan Umur-ı Ha­ri­ci­ye Ne­za­re­ti (Dı­şiş­le­ri) ba­şı­na ge­ti­ri­len Akif Pa­şa bu olay ne­de­niy­le gö­rev­den alın­dı.
İyi de Akif Pa­şa­’nın bu olay­la ne il­gi­si ola­bi­lir­di? Eğer bi­ri gö­rev­den alı­na­cak ise Umur-ı Mül­ki­ye Ne­za­re­ti (İçiş­le­ri) kol­tu­ğun­da otu­ran Per­tev Pa­şa alın­ma­lıy­dı.
Ha­yır, İn­gi­liz­ler Akif Pa­şa­’nın kel­le­si­ni is­te­miş­ler­di. Ni­ye?
Akif Pa­şa bu ola­yın per­de ar­ka­sı­nı ye­di yıl son­ra ya­yın­la­na­cak “Tab­sı­ra­” ad­lı ya­pı­tın­da açık­la­dı. Dö­ne­min­de beş bas­kı ya­pan ki­ta­bın­da, Per­tev Pa­şa­’yı İn­gi­liz si­ya­se­ti­nin sa­vu­nu­cu­su ola­rak gös­te­rir­ken ken­di­si­ni dı­şa ba­ğım­lı si­ya­se­tin kar­şı­sın­da ko­num­lan­dı­rı­yor­du.
Os­man­lı Dev­le­ti­’nin dış borç­lan­ma­sıy­la il­gi­li ken­di­si­nin gö­rev­len­di­ril­di­ği­nin söy­le­yen Da­vid Ur­qu­hart da, sık gö­rüş­tü­ğü Akif Pa­şa­’yı doğ­ru­lu­yor:
“Os­man­lı Dev­le­ti­’nin (Rus­ya­’ya) bü­yük bir taz­mi­nat öde­mek zo­run­da kal­dı­ğı­nı ve ken­di­le­ri­ne dış borç ver­mek is­te­di­ği­mi­zi söy­le­dim. Akif Pa­şa, ‘Ben, böy­le ta­ri­hi ve mil­li bir fe­la­ket kar­şı­sın­da, si­zin uzat­tı­ğı­nız bor­cu al­ma­ya­ca­ğım. Ben, hal­kı­ma mü­ra­ca­at ede­ce­ğim, hal­kım­dan fe­da­kar­lık is­te­ye­ce­ğim; ama si­ze borç­lan­ma­ya­ca­ğım. Ben, hal­kı­mın etiy­le, di­şiy­le, tır­na­ğıy­la ka­zan­dı­ğı pa­ra­la­rı si­ze fa­iz ola­rak öde­ye­me­m’ de­di ve ke­sin bir dil­le red­det­ti.”
An­la­şı­lı­yor ki; Akif Pa­şa bir ba­ha­ney­le kol­tu­ğun­dan edil­miş­ti.
Bir ara Da­hi­li­ye Na­zır­lı­ğı­’na ge­ti­ril­se de, İn­gi­liz lo­bi­si so­nu­cu yi­ne he­men gö­re­vin­den alın­dı; Ko­ca­eli’­ne ar­dın­dan da Edir­ne­’ye sü­rül­dü. Ba­bı­ali’­de ar­tık “mil­li dev­let ada­mı­” dö­ne­mi ka­pa­nı­yor­du.
Mey­dan Wil­li­am N. Churc­hill gi­bi mü­te­şeb­bis­le­re kal­dı…
Churc­hill ga­ze­te pat­ro­nu ol­mak için kol­la­rı sı­va­dı. Bi­li­yor­du ki, “ih­ti­ya­ç” var­dı! Os­man­lı dü­şün­ce ha­ya­tın­da iki gö­rüş çar­pı­yor­du; “hi­ma­ye usu­lü­” mü; “ser­bes­ti usu­lü­” mü?
Ser­best pi­ya­sa­yı sa­vu­nan Ce­ri­de-i Ha­va­dis, 3 Tem­muz 1840’ta doğ­du.
Ce­ri­de-i Ha­va­di­s’­in sü­rek­li yaz­dı­ğı eko­no­mi­de­ki ye­ni dü­şün ve fi­kir­ler; sa­de­ce sö­mü­rü­le­cek pa­zar ya­rat­mak için­di. Bu sö­mü­rü pa­za­rı ken­di­le­ri­ne ga­ze­te­ci- ya­zar di­yen ca­sus­lar ara­cı­lı­ğıy­la oluş­tu­rul­du ve yı­kım son­ra gel­di.
Son bir söz et­me­li­yim:
Bi­zim ta­ri­hi­mizde ki­mi ca­sus­lar­dan hep “Türk dos­tu­” di­ye bah­se­di­lir. Böy­le ya­zan­lar­dan bi­ri de AK­P’­li Hü­se­yin Çe­lik.
“İn­gi­liz Dış İş­ler Ko­mi­te­le­ri­” ad­lı ki­ta­bın­da, Da­vid Ur­qu­har­t’­a ve onun kur­du­ğu Fo- ­re­ign Af­fa­irs Com­mit­te­e’ye öv­gü­ler diz­di. Os­man­lı yan­lı­sı ol­du­ğu­nu yaz­dı. Ya­kı­şır.
Oy­sa o dö­nem­de; Nak­şi­ben­di Gü­müş­ha­ne­vi Der­ga­hı­’nın ku­ru­cu­su Ah­med Zi­ya­ed­din Efen­di­, Os­man­lı pa­za­rı­nın ya­ban­cı ser­ma­ye eli­ne ge­çi­şi­ni en­gel­le­mek ve kü­çük Müs­lü­man iş­let­me­le­ri ko­ru­mak için yar­dım san­dık­la­rı kur­du.
AKP, ca­sus Ur­qu­har­t’­ın aç­tı­ğı yol­da yü­rü­me­yi sür­dü­rü­yor.

SÖZCÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published.