Siyaset meydanında yine aynı polemik: Cibilliyet
Başbakan Erdoğan, CHP lideri Kılıçdaroğlu’na “Senin cibilliyetin ne?” diye sordu. Kılıçdaroğlu Tuncelili olduğunu söyledi; “Aile kökenimi merak ediyorsan İstanbul Müftülüğü’ne sor” dedi. Kılıçdaroğlu kendinden emin; elinde 6 metre uzunluğunda soy ağacı var. Erdoğan, ailesinin kökenini biliyor mu? Akrabaları niye idam edildi? Şehit dediği dedesinin kaydı niye yok? Bakatalı Tayyip kim? Ben yazayım, siz okuyun ve karar verin; işte iki liderin soy kütükleri…
Kemal Kılıçdaroğlu’nun nüfus kütüğünde, Tunceli Nazımiye, Ballıca Köyü yazılı. Soyu Kureyşan (Kureyş) Ocağı’ndan geliyor. Kureyşan Ocağı demek, Horasan demek.
Oniki İmamlar ile akraba olduğu düşünülen Kureyşan Ocağı nasıl Müslüman oldu: Zerdüşt/Yezidi olan Horasan’daki Deylaman (Dersim) halkı 873’te Müslüman oldu. 917’de ise Caferi Sadık mezhebini/Aleviliği kabul etti.
Türk müydüler, Kürt müydüler?
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, “Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1650)” adlı çalışmasının 4’üncü cildinde Kureyş Ocağı’nın Oğuzlar’ın Bozok kolunun Beğdili boyundan gelen Türkler olduğunu yazdı.
Anadolu’daki Oğuz boyu içindeki Beğdili büyüklük olarak; Avşar, Yıva, Kayı, Bayad’dan sonra beşinci sırada gelmekte.
Beğdili Türkmenler’i Anadolu’da geniş bir alana yayılmıştı: Adana, Afyon, Aksaray, Akşehir, Ankara, Antakya, Aydın, Antep, Birecik, Yozgat, Çorum, Diyarbakır, İçel, Karaman, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Konya, Kütahya, Malatya, Maraş, Mardin, Muğla, Niğde, Samsun, Sivas, Tarsus, Urfa.
Benzer araştırmayı Başbakanlık Arşivi Belgeleri’nde yapan Cevdet Türkay da, “Oymak, Aşiret ve Cemaatler” adlı çalışmasında yaptı; Kureyş Ocağı’nın Akşehir Sancağı’na bağlı olduğunu belirtti. Türkay da Kureyş Ocağı’nın Türkmen olduğunu yazdı.
Konuyu çok genişletmeyeyim; Kılıçdaroğlu’nun elinde 6 metre uzunluğundaki soy ağacı var. Bu belgeye göre, merkezi Tunceli olan Kureyşan Ocağı’na bağlı 12 kol var. Kılıçdaroğlu’nun ailesi, Kureyşan Ocağı’nın Haydaran Aşireti’ne mensup.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun akrabaları arasında ünlü isimler var; Mahmud Hayrani, Nasrettin Hoca gibi… İstanbul’un Kadıköy ilçesine adını veren İstanbul’un ilk kadısı olan Hızır Bey (1407-1459), Kureyşan Ocağı’ndan Mahmud Hayrani’nin torunlarından.
Kılıçdaroğlu’nun kimliği konusunda Başbakan Erdoğan’ın “cibilliyetin ne” diye kabalaşarak nereye varmak istediği artık biliniyor. Bunu farklı cümlerlerle daha önce de yaptı. Fakat…
Dersimlilerin Horasanlı olduğunu; Zazaca’nın Kürtçe olmadığını bildiğini bile sanmam.
Peki Erdoğan kendi soyunu biliyor mu?
Erdoğan’ın soyu
Potamya; Rize’nin Güneysu İlçesi’nin Osmanlı dönemindeki adı.
Başbakan Erdoğan‘ın baba tarafı Pilihozlu.
Babası bu köy doğumlu; Ahmet Erdoğan. Dedesi Bakatalı Tayyip.
(Dr. Turgut Günay‘ın “Rize İli Ağızları” kitabında, “Bakata” sözcüğü yok.)
Tarih: 8 Mart 1916.
Ruslar, Rize’yi işgal etti. Yöre halkı evini, bahçesini, hayvanını bırakıp Trabzon’a doğru kaçmaya başladı. Ruslara en büyük yardımı Karadeniz’deki Rum ve Ermeni çeteler yaptı. Bu tarihten 2 yıl önce İstanbul’dan Rize’ye gelen ve buradaki yerli halkın katılımıyla gücünü artıran Teşkilat-ı Mahsusa fedaileri, bu kez işgalci güçlere karşı çete savaşı vermeye başladı.
Bu İttihatçı fedailerin arasında yörede “Bakatalılar” olarak bilinen Erdoğan’ın Bakatalı akrabaları var mıydı? (Güney Osetya‘nın başkenti olan Tskhinvali’ye bağlı köylerin arasında Bakata (Bagata) adı var. Bagata Gürcistan’a bağlı Güney Osetya bölgesinde kalıyor.)
Gönüllüler arasında; Tuzcuoğlu Memiş Grubu, Basaoğulları, Alemdaroğulları, Sipahioğulları, Mataracılar vs var.
Rizeli Pekmezli Köyü’nden Serdümen Recep, Çakıroğullu İsmail Ağa, İkizdereli Süleyman Sırrı, Mataracı Mehmet, Pazarlı Talatorzade Fevzi, Rizeli Lazoğlu Mustafa, kahramanlıklarıyla örnek oldular.
Bakatalı Tayyip bunlar arasında mıydı? Adı geçmiyor!
Rusya’daki Bolşevik Devrimi sonucu Ruslar çekilmeye başladı. Fakat Ermenilerin Karadeniz’i bırakmaya hiç niyeti yoktu. Teşkilat-ı Mahsusa ile aralarında kanlı çarpışmalar oldu. Rize, 2 Mart 1918’de kurtarıldı.
Bakatalı Tayyip kayıptı…
Bakatalı Tayyip hakkında hiç bilgi yok. Kayıp.
Erdoğan adını taşıdığı dedesi Bakatalı Tayyip konusunda hiç konuşmadı.
Dedesi şehit mi?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 8 Ocak 2011’de Sarıkamış şehitleri için yapılan kardan heykellerin açılışını gerçekleştirdikten sonra yaptığı konuşmada “Dedem Kemal Mutlu burada şehit düştü” dedi!
“Büyük dedem, Rize Güneysulu Kemal Mutlu, burada, Sarıkamış’ta şehit düşerek Hakkın rahmetiyle kucaklaştı. Büyüklerim anlatırdı, derlerdi ki: Tüfeğine sarılı olarak, donarak şehit olduğunu gördük ve adeta gözlerindeki soğuğun verdiği gözyaşları buz damlacıkları gibi, damlamış halde şehit olmuştu.”
Kemal Mutlu, Erdoğan’ın annesi Tenzile tarafından büyük dedesi.
Şehit miydi sahiden?
Milli Savunma Bakanlığı’nın “Şehitlerimiz” adlı 5 ciltlik yayınında, Sarıkamış Şehitleri’nin yer aldığı 1. Dünya Savaşı kategorisinde 276 Rizeli şehidin ismi var. Ancak Sarıkamış Harekatı’nda şehit olan Rizeliler arasında “Kemal Mutlu” diye bir isim yok.
2008 yılında bazı işadamlarının Rize’nin Güneysu ilçesine yaptığı bir okulun adı; Şehit Kemal Mutlu Anadolu Öğretmen Lisesi konuldu. Açılışı Başbakan Erdoğan gerçekleştirdi.
2009’da ise Sarıkamış ilçesinin Belediye Caddesi’nin ismi, Şehit Kemal Mutlu Caddesi olarak değiştirildi.
Bu arada:
1914 yılının son günlerinde gerçekleşen Sarıkamış harekatı sırasında soy isim kanunu henüz çıkmamıştı. Yani, o yıllarda “Mutlu” diye bir soy ismin olması da mümkün değil. İlgili kanun tam 20 yıl sonra, 1934 yılında yürürlüğe girdi.
Karışık bir konu…
Mustafa Kemal’e isyan
Tarih: 25 Kasım 1925.
Şapka Kanunu kabul edildi.
Türkiye’de bu kanuna karşı isyanın çıktığı yerlerden biri, Karadeniz’in en sofu yeri olarak bilinen Erdoğan’ın ailesinin yaşadığı Rize/Potomya (Güneysu) idi.
Potomya Ulu Cami imamı Hafız Şaban Hoca‘nın liderlik yaptığı ayaklanmaya Muhtar Yakup da katıldı. Şeriatın korunması için Rize’yi basmayı, hapishaneyi boşaltmayı, hükümet konağını ele geçirmeyi hedefledi.
Önce Potomya’daki Jandarma Karakolu’nu bastılar. Halkı tahrik etmek için Peçeli Mehmet, “Ey ahali Ankara ihtilal içindedir. Mustafa Kemal üç yerinden yaralandı. İsmet Paşa ortadan kaldırıldı. Dindar paşalarımız hükümeti ellerinden aldılar. Şeriat kurtarılıyor. Korkulacak bir şey kalmamıştır” diye halka konuşma yaptı.
Halk, “şapka giymeyeceğiz, askere de gitmeyeceğiz” diye sokaklara çıktı.
Ayaklanmanın asıl meselesi bir yıl önce, 17 Eylül 1924’te Rize’ye gelen Mustafa Kemal‘in tüm ricalarına rağmen medreselerin bir daha açılmayacağını söyleyip, din hocalarının işsiz kalmasına sebep olan icraatıydı. Üstelik askerlikten de muaf olmayacaklardı. Din adamları sıradan vatandaş olmayı kabul edememişlerdi.
Sonuçta Potomya isyanı bastırıldı. 143 kişi tutuklandı.
İstiklal Mahkemesi Başkanı Afyon Milletvekili Ali Çetinkaya ve mahkeme üyeleri, Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali, Aydın Milletvekili Reşit Galip ve Rize Milletvekili Ali Zırh
Oybirliğiyle karar verdi: 8 idam, 14 kişi 15 yıl, 22 kişi 10 yıl, 19 kişi 5 yıla mahkum edildi. Ve 80 kişi beraat etti.
Rize şapka isyanıyla ilgili İstiklal Mahkemesi kararı ve bu 143 kişinin adı TBMM arşivinde var. Bu zabıtları inceleyerek ve nüfus kayıt örneklerine bakarak kaçının Erdoğan’ın akrabası olduğu ortaya çıkarılabilir.
Ve bu arada:
İsyandan sonra birçok aile çocuklarını İstanbul’a gönderdi. Erdoğan’ın babası da acaba bu nedenle mi İstanbul’a zorunlu göç etti? Ahmet Erdoğan’ın aynı dönemde İstanbul’a gidişi tesadüf olabilir mi?
Ailede hep bir sır var…
11 Ağustos 2004 tarihinde Gürcistan ziyaretinde “Ben de Gürcüyüm ailemiz Batum’dan Rize’ye göç etmiş bir Gürcü ailesidir” dedi.
2007’de NTV‘de katıldığı bir programda Türk olduğunu da söyledi.
O TV programında, “Bizim oğlan meraklı başbakanlık kaynaklarından ailemizi araştırıyor” dedi ama ortaya bir şey çıkmadı.
Erdoğan’ın köylülerine göre Bakatalılar, Çeçen ya da Çerkez.
Aslında insan kendini ne hissediyorsa o’dur.
Kötü olan, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan‘ın oy için cibilliyet tartışması başlatmasıdır.
İslam’da ilk paralel yapı: “Cemaat-i Dirar”
Yıl: 622
Hz. Muhammed Mekke’den Medine’ye göç etti.
Medine’ye 6 km uzaklıktaki Kuba Köyü’ne misafir oldu. Arap kabilesi Evs’in bir kolu olan Amr bin Avf oğullarından Külsum bint Hidm’in evinde misafir kaldı.
Kuba’ya gelen ilk muhacirler, Amr bin Avf oğullarına ait bir hurma kurutma yerini mescid haline getirdi. Buraya “Kuba Mescidi” adı verildi. Mescid-i Kuba’nın ilk hali, kare şeklinde bir düzlüğü çevreleyen dört duvardan ibaretti. Ön duvar ve ona paralel dizilen yedi sütun üstüne bir tavan yapılmıştı.
Amr Bin Avf oğulları yaptırdıkları Kuba Mescidi’ne Hz. Muhammed’i davet ettiler. Hz. Muhammed, kıblenin Kabe’ye çevrilmesini istedi ve mescit yeniden inşa edildi.
Hz. Muhammed mescitte namaz kıldı. Medine’de bulunduğu zaman cumartesi, bazen da pazartesi günleri ve Ramazan’ın 17. günü Mescid-i Kuba’ya giderek namaz kılıp, burada verilen Kuran-ı Kerim derslerini denetledi; kendisine sorulan soruları cevaplandırdı.
Fakat…
Bu durumu kıskananlar vardı.
Medine’de Evs gibi bir de Hazrec kabilesi vardı. Akrabaydılar ama geçinemiyorlardı. En sonuncu savaş, aralıklarla 120 yıl kadar süren “Buas” harbiydi! Evs ve Hazrec kabileleri aralarındaki bu düşmanlığı, Hz. Muhammed’in hakemliği bitirmişti. Hatta bu iki kabile, İslamiyet’in başlangıcında üstlendikleri mühim rol sebebiyle, Ensar (yardımcılar) unvanı ile onurlandırıldı. Herkes savaşın bittiğini sandı ama…
Evs kabilesinden Amr Bin Avf oğullarının yaptırdığı Kuba Mescidi, dayızade oğulları Hazrec kabilesinden Ganem Bin Avf oğulları tarafından kıskanıldı. Evs karşısında ikincil konuma düşürüldüklerini belirtip gizlice “paralel yapı” oluşturmaya başladılar. İlk yaptıkları bir mescit bina etmek oldu. Amaçları, Kuba Mescidi taraftarlarını bölmek; “İslamı Hıristiyanlaştırmak” ve sürgüne Şam’a giden Ebu Amir er-Rahib geldiğinde kendilerine “imam” yapmaktı!
Ebu Amir er-Rahip, Uhud savaşında Hz. Muhammed’e şöyle demişti: “Seninle savaşan hangi kavim olursa olsun, ben de onlarla beraber olup sana karşı savaşacağım.” Savaşta yenemeyeceğini bildiği için Müslümanlar’ın içine sızarak amacına ulaşmak istedi. Bunu da arkasına Bizans gücünü alarak yapacaktı. İşte bu sebeple, zorunluluktan kaçtığı Şam’da fırsat bekliyordu.
Hz. Muhammed kendisine er-Rahip yerine “el-fasık” (günahkar) diyordu.
Er Rahip, fırsatı sonunda buldu; Hz. Muhammed’e suikast yaptıracaktı!
Şöyle…
Dayızade Ganem Bin Avf oğulları mescidi bitirdiklerinde Hz. Muhammed’e gitti. “Biz yağmurlu gecede, kışta ihtiyacı olan, hasta olan kimseler için bir mescid bina ettik. Teşrif edip bir namaz kılsanız da, biz de orayı namazgah edinsek” dediler.
Hz. Peygamber, elbisesini giyip onlarla birlikte gitmeye hazırlanırken ayet indi.
Tevbe suresinin 107. ve 108. ayetleri meali aynen şöyleydi:
“Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, mü’minler arasına ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resulüne karşı savaşanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar var ya, ‘biz sadece iyilik yapmak istiyorduk iyilikten başka bir niyetimiz yoktu’, diye yemin edecekler. Halbuki Allah onların yalan söylediklerine şahitlik yapar, bunlar yalancıdırlar, orada (o mescidde) asla namaz kılma.”
Bu ayetlerde Allah orayı, “Mescid-i Dirar” yani “zararlı mescit” şeklinde isimlendirdi.
Ayet üzerine Hz. Muhammed, fitne kaynağı olmasına izin vermemek için hemen, Malik Bin Dehşem, Ma’n İbnu Adiy, Amir Bin Seken ve Vahşi’yi çağırıp “ehli zalim olan şu mescide gidin, onu yıkın ve yakın” dedi. Onlar da gittiler, denileni yaptılar.
Halbuki…
Ganem Bin Avf oğullarının babası Abbas bin Ubade güvenilir bir Müslümandı: Hz. Muhammed’in sevgisini kazanmakla şereflenmiş, cesur ve kahramanlığıyla meşhur olmuştu. Medine’den, Müslüman olmak için koşarak gelen ilk oniki kişiden biriydi. Hz. Muhammed Hicret edince birlikte Medine’ye gitti ve bu sebeple kendisine “Ensarın Muhaciri” denildi. Uhud savaşında şehit olmuştu.
Böylesine bir babanın oğulları, “iyilik yapma” niyetiyle yalana kanmışlardı. İktidar savaşı onları yoldan çıkarmıştı.
Bu arada er-Rahip sığındığı Şam’dan bir daha ülkesine dönemedi, orada öldü.
İslam dünyasındaki ilk “paralel yapı” amacına ulaşamadı…
SÖZCÜ