Yıl 2003… Başbakan Erdoğan’la bir televizyon röportajı öncesinde teknik hazırlık yapılırken sohbet ediyoruz.
Başbakan AKP’nin iktidara güçlü biçimde gelişinin ardındaki nedenleri soruyor, ben de anlatıyorum:
“Halkın bu seçimde verdiği mesajı çok iyi okumanız lazım. Seçmen Türkiye’yi yolsuzluk ekonomisiyle soyup, Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizine sürükleyen merkez partileri sandıkta cezalandırdı. Sonra da ‘Bunlar Allah’tan korkan insanlar. Yetim hakkı yemezler, hırsızlık yapmazlar’ diyerek, emaneti size teslim etti. Eğer siz de ötekiler gibi yolsuzluk yaparsanız, bu halk sizi de cezalandırır. Üstelik merkezdeki Atatürkçü laik kesim, sizin seküler yaşam biçimine müdahale edeceğiniz kaygısını taşıyor. O nedenle AKP’yi hem merkeze oturtmalı, hem de partinizin yolsuzluklarla anılmasına asla izin vermemelisiniz. Aksi takdirde siz de onlar gibi gidersiniz.”
Başbakan “Haklısınız…” demekle yetiniyor.
* * *
O röportajın üzerinden tam 11 yıl geçti.
AKP iktidarının Türkiye’yi getirdiği yere bakın.
“Yolsuzluk, kara para aklama ve rüşvet cenneti…”
Bunu ben söylemiyorum, dünyanın en saygın yayın organlarının manşetleri söylüyor.
17 Aralık’taki büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonuyla başlayan süreçte Türkiye’nin yüzleştiği gerçekler, Batı medyasınca şöyle sıralanıyor:
1- Başbakan Erdoğan evdeki paraları sıfırlarken, yargı kararlarına duyulan güveni de sıfırlamıştır. Medya patronu Aydın Doğan’la ilgili olarak eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e verdiği cezalandırma talimatı, yargı bağımsızlığının tümüyle yok olduğunu gösteren büyük bir skandaldır. Bu ses kaydının gerçek olmadığının kanıtlanmaması halinde, Türkiye‘deki hakim ve savcıların hukukun değil, Başbakan’ın emrinde oldukları düşünülecektir. Zira konuşma, siyasi davaların Başbakan’ın onayıyla açıldığının ve muhaliflerin, onun isteği doğrultusunda cezalandırıldığının belgesi niteliğindedir. Toplum bundan böyle yeni siyasi davaların da Başbakan’dan gelen talimatla açıldığını düşünmekte haklı olacaktır. Nitekim yangından mal kaçırırcasına ve anayasa çiğnenerek yapılan yeni HSYK düzenlemesi de, yargıyı doğrudan Başbakan’a bağlamayı amaçlamaktadır.
Ortaya çıkan fotoğraf, Türkiye’nin demokratik hukuk devleti olma iddiasının artık tarihe karıştığını yansıtmaktadır.
* * *
2- İddiaya göre Başbakan Erdoğan büyük ihalelerin tümüne müdahil olmakta, bunları istediği kişilere vermektedir. Raporlarla yalanlanmayan ses kayıtları, bizzat Başbakan’ın ihalelere fesat karıştırdığını gözler önüne sermektedir. Yani Türkiye Cumhuriyeti Başbakan’ı, çıkar amaçlı suç örgütü lideri konumundadır.
* * *
3- Yine ses kayıtlarında, suç örgütü üyelerinin ihalelerle aldıkları milyar dolarlık işlerden belirli bir payı, Başbakan’ın işaret ettiği yere (medya havuzu gibi) verdikleri öne sürülmektedir.
* * *
4- Kamuoyuna yansıyan ses kayıtlarındaki iddialara bakılırsa, Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal’in yöneticileri arasında bulunduğu TÜRGEV Vakfı, “TÜRKİYE’Yİ GÖTÜR EVLADIM VAKFI”na dönüşmüş durumdadır. Zira kayıtlarda Bilal Erdoğan’ın çok değerli kamu arazilerinin vakfa devri konusunda tereddüt yaşayan kişilere “Siz de kanunları çok ciddiye alıyorsunuz!” dediği ve kendisini kanunların üstünde gördüğü iddia edilmektedir.
* * *
5- En vahim iddia ise Başbakan Erdoğan’ın eski yol arkadaşlarından Abdüllatif Şener’den gelmiştir. AKP kurucularından olan ve bir dönem Başbakan Yardımcılığı da yapan Şener’in ses kayıtlarındaki rakamlardan ve diğer haberlerden yola çıkarak dile getirdiği iddiasına göre Erdoğan, Türkiye’nin en zengin 100 işadamının toplam varlıklarından daha zengin bir kişidir. Yani ona göre Başbakan’ın zenginliği, Forbes dergisi sıralamasındaki 100 zengin kişinin toplam varlığı olan 92.8 milyar doların üstünde bir rakama ulaşmaktadır.
Abdüllatif Şener’in bir başka iddiasına göre de Yüce Divan‘da yargılanacağını bilen Başbakan Erdoğan, iktidardan gitmemek için her yolu deneyecek, gerekirse savaş bile çıkarabilecektir.
* * *
Ne diyelim?
Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete!..
SÖZCÜ