Yaklaşık yarım asırdır televizyonculuk-gazetecilik yapıyorum.
Bugüne kadar birçok seçim gördüm.
Ama bu seçim öncesi gibi, yolsuzluk, hırsızlık ve arsızlık belgelerinin adeta yağmur gibi yağdığı bir seçim dönemini hiç yaşamadım.
Ortaya saçılan bu kayıtların bırakın tümünü, birkaçı bile, demokratik bilince sahip yurttaşların yaşadığı herhangi bir çağdaş hukuk devletinde topluma yansımış olsaydı, sorumlular çoktan istifayı basmışlardı.
Ayrıca yargı önünde hesap veriyor olurlardı.
Ama bir de bizdekilere bakın.
Pişkinlik, yüzsüzlük, yalan, inkar ve iftira diz boyu!
Montajdır, dublajdır denilerek geçiştiriliyor!
* * * *
Başbakan meydanlarda avazı çıktığı kadar bağırdı.
“Deniz Baykal’ın kaseti özel hayat değildir, geneldir, genel…” diye haykırdı.
CHP eski Genel Başkanı’na yönelik iğrenç komployu kimlerin kurduğunu ortaya çıkarması gerekirken, o kaseti kendisine seçim malzemesi yaptı!
Bununla da yetinmedi, en ufak günahı olmamasına rağmen Kemal Kılıçdaroğlu’nu, öfkeli kalabalıklara hedef gösterdi.
“Sen o kasetle geldin, ey genel müdür!” dedi.
Böylece kaseti Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturmak için ürettiğini ima etti!..
17 Aralık’ta başlayan büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra ise ağız değiştirdi.
Bu kez tezgahı Fethullah Gülen’in kurduğunu öne sürdü.
Kılıçdaroğlu’nu da Pensilvanya ile işbirliği yapmakla suçladı.
* * * *
Bu seçim döneminde kardeşinin kaseti çıktı kimse ilgilenmedi!
Oğlunun kaseti servis edildi bakan olmadı!
Ama ilahi adalete bakın ki, Deniz Baykal’ın görüntüleri için “Bunlar özel hayat konuları değildir, geneldir, genel…” diye haykıran Tayyip Erdoğan’ın, o kasetin internete paslanması talimatını bizzat kendisinin verdiğini gösteren ses kayıtları önceki gün yayınlandı.
Hani bu bir Kemal Kılıçdaroğlu prodüksiyonuydu?
Hani o kasetin üretiminde CHP Genel Başkanı Pensilvanya ile işbirliği yapmıştı?
Şimdi bu iftiralar ve inanılmaz yalanlar yok hükmünde mi sayılacak?
Ayıptır, günahtır ve rezillikte gelinen son noktadır!
Zira iddianın doğru çıkması halinde bu olay, Amerika’da Başkan Richard Nixon’u koltuğundan eden Watergate’ten bile beter bir skandaldır.
* * * *
Dün sabah İzmir’de kaldığım otelde kahvaltı yapıyorum.
Yandaki masada oturanlar son ses kayıtlarını cep telefonlarından birbirine dinletiyorlar.
Biri “Nihayet aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni ortaya çıktı” deyip gülüyor!
Arkadaşı ise bu görüşe katılmıyor.
“Ortalığa saçılan rezilliğin aşk filmleriyle en ufak bir benzerliği yok. Bunlar hem ahlaken dibe vurmanın, hem de Yüce Divan’a gidecek olmanın belgeleri. Demokrasilerde siyasi rakiplerine böylesine iğrenç tezgahları kuranlar, iktidar koltuklarında bir dakika bile oturamazlar!” diyor.
Doğrudur, demokrasilerde bunu yapan iktidarlar gider.
Gitmekle kalmaz, yargı önünde hesap verirler.
Ama adı üstünde; demokrasilerde…
Baksanıza bizimkisi “Padişahım hoş geldin!” diye karşılanıyor.
Bizde sandıktan demokrasi değil, padişah çıkıyor!
Vah devletim vah!..
Sevgili okurlarım,
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan çok gizli bir toplantı yapıyorlar.
Ancak bu toplantıda konuşulanlar ortam dinlemesiyle kaydedilerek internete sızdırılıyor.
Ses kayıtları, ne yazık ki devletin çivisinin kökünden çıktığını gösteriyor.
Şöyle ki:
1- Başbakan’ın konjonktürden yararlanarak Suriye’ye saldırılmasını istediği anlaşılıyor.
2- MİT Müsteşarı Hakan Fidan ise bunun çok kolay olduğunu, Suriye tarafına gönderilecek 4 adamın 8 füze atması ve Şah Süleyman Türbesi’ne saldırmalarıyla savaşın çıkarılabileceğini belirtiyor. En vahim tespiti ise Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu yapıyor. Müsteşar, ulusal güvenliğimizin son derece pespaye, ucuz bir iç politika malzemesi haline getirilebildiğini itiraf ediyor.
Ve bu kozmik konuşmalar birileri tarafından kaydedilip internette yayımlanıyor.
Vah devletim vah!..
SÖZCÜ