Ata’nın izinde gidecek değiller ya, Hitler’in izindeler!..
“Elinde silahı olan bırakır ya da gömer, sınırdan gideceği yere öyle gider. Sen Kanaslarla, Doçkalarla geçeceksin, benim güvenlik güçlerim de seyredecek, olmaz! Eğer müdahale edilmezse teröriste yardım ve yataklıktan suç işlemiş olur.”
Muktedir böyle söylemişti?
Hem de bir değil, birkaç kez söylemişti!
Terör örgütüne meydan okumuştu!
Aylar önce milletin gözünün içine bakarak “Yalan söyleyenden Başbakan olmaz!”
demişti.
* * * *
Peki önceki gün ne oldu?
Başbakanlık’la görevlendirdiği Ahmet Davutoğlu kameraların önüne geçip “PKK’nın silah bırakmadığını ve ülkeyi terk etmediğini biliyorduk. Ama barış (!) sürecinin bozulmaması için göz yumduk” dedi.
Böylece kendisini bu göreve getiren Erdoğan’ın, milletine yalan söylediğini itiraf etti.
Sadece bunu mu?
Kuşkusuz hayır, o itirafla bir yığın korkunç gerçeği ve suçu da dile getirdi.
Örneğin PKK’nın Kandil’de, son teknoloji ürünü araç ve gereçlerle donatılmış, atom bombası bile atılsa yıkılmayacak kadar güçlü bir Pentagon yarattığını…
Yurt içinde ise Cudi ve Gabar başta olmak üzere, birçok noktada 500-1000 kişilik yeraltı sığınakları inşa ettiğini…
BDP’li belediyelerce, bu sığınaklarda kalan teröristlere günde üç öğün sıcak yemek verildiğini…
PKK’nın kendisine gümrük kapıları ve mahkemeler kurduğunu, vergi adı altında haraç aldığını…
Şehir merkezleri ve bazı ilçelerde “Öz Güvenlik” adı verilen polise benzer bir yapılanmayı oluşturduğunu…
Adı konulmamış özerkliğe geçildiğini…
Kara parayla mücadele kapsamında el konulması gereken mali varlığının 70 milyar doları bulduğunu…
Verilen sözlerin tutulmaması halinde Serhildan (ayaklanma) için her türlü ortamın yaratıldığını…
Bir kıvılcımla başlayacak ayaklanma sırasında sokakların kan gölüne döneceğini, güvenlik görevlilerimizin şehit edileceğini…
“Elimizdeki istihbarat raporlarıyla biliyorduk ama ‘barış sürecini’ (!) sabote etmemek için göz yumduk” demiş oldu.
Bir bakıma koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni terör örgütü karşısında aciz duruma düşürdüklerini itiraf etmiş bulundu.
* * * *
Oysa asıl göz yumma nedeni; Yerel Yönetim ve Cumhurbaşkanlığı seçim süreçlerinin çatışmasızlık içinde geçmesini sağlamak ve AKP oylarında bir azalmaya sebebiyet vermemekti.
Cumhurbaşkanlığı seçiminden hemen önce çıkarılan “çözüm yasası” da, bu gerçekleri bilmelerine karşın, aldıkları talimat gereği müdahale edemeyen kamu görevlilerinin “vatan hainliğinden” yargılanmalarını önlemek amacıyla Meclis’ten geçirilmişti.
* * * *
Hitler’in Enformasyon Bakanı Goebbels “Bir yalanı ne kadar sık söylersen, halk o kadar kolay inanır” demiş.
Bizimkiler de büyük önder Atatürk’ün izinde gidecekler değil ya, Goebbels’in izinde gitmeye devam ediyorlar!
Hem Tayyip Erdoğan, hem de Başbakan’ı Davutoğlu, Kobani kuşatması sorulduğunda, birçok kez “PYD eşittir PKK… Dolayısıyla biz terör örgütünün uzantısına yardım etmeyiz. Başkalarının yapacağı yardıma geçit vermeyiz. Amerika da bizden böyle bir talepte bulunamaz” dediler.
Dediler de sonra ne oldu?
ABD Başkanı Barack Obama bir telefon etti!
O telefon görüşmesi, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin PKK-PYD konusunda tükürdüklerini yalamalarına yetti!
Türkiye, Kobani’ye yardım için peşmergeyi sınırlarımızdan geçmeye davet etti!
“Yalan söyleyenden başbakan olmaz” diyenlerin son yalanı da bu şekilde tarihe geçti!
SÖZCÜ