IŞİD varlığını sürdürürse Türkiye’de kaos yaratır!
Tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomattan çarpıcı tespit.
Uğur Dündar sınırımıza dayanan kafa kesen teröristlerin tehdidini sordu. Şükrü
Elekdağ yanıtladı: IŞİD eylem yapma kabiliyetiyle yurdumuzda kaos oluşturabillir
Sevgili okurlarım, Bana yolladığınız mesajlarla, dış politika konularındaki öngörülerinde daima haklı çıkan bilge diplomat, Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarlarından Şükrü Elekdağ’ın coğrafyamızda ve ülkemizdeki vahim gelişmeler hakkında ne düşündüğünü soruyorsunuz.
Ben de ısrarlı talepleriniz üzerine kendisiyle geniş kapsamlı bir söyleşi yaptım ve içinden geçtiğimiz kritik süreci değerlendirmesini istedim.
İşte çarpıcı analizler ve bilgilerle dolu o söyleşi:
UĞUR DÜNDAR (UD): Sayın Elekdağ, Türkiye yine vahim olayların yaşandığı son derece kritik günlerden geçiyor. HDP/PKK’nın sokağa döktüğü militanlar, IŞİD’in Kobani’ye saldırılarını bahane ederek kentlerimizi yakıp, yıktı ve 35 cana kıydı. Öte yandan TBMM’den geçen 2 Ekim Tezkeresi, maceracı AKP Hükümeti’ni olağanüstü yetkilerle donatmış bulunuyor. Tezkere, Türk askerinin yabancı ülkelere gönderilmesinin yanı sıra, yabancı silahlı kuvvetlerin de Türkiye’de bulunması ve geçişi konusunda Hükümet’e yetki veriyor. Bu bağlamda, Başbakan Davutoğlu, “Türkiye’nin IŞİD’le mücadele için kurulan Koalisyon’da yer almasını, uçuşa yasak güvenli bölge ilânı şartına” bağlamış bulunuyor. Ama Washington bu öneriye karşı çıkıyor. Bu arada, AKP iktidarının IŞİD tehdidini doğru okuyamadığı iddia ediliyor. Sizce, IŞİD Türkiye için nasıl bir tehdit oluşturuyor?
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (ŞE): IŞİD, kuşkusuz Türkiye’nin bugüne kadar karşılaştıklarından çok değişik, bir o kadar da ağır bir tehdit oluşturuyor. IŞİD, fanatik ideolojisiyle stratejik ve taktiksel kabiliyeti birleştiren ve büyük fonlara sahip olan sofistike bir örgüt. Hilafet devletini kurduğunu ilan eden IŞİD, hedefinin Ortadoğu’daki sınırları toptan değiştirmek olduğunu vurguluyor. “Temizle-tut-inşa et” (clear-hold-build) taktiğini uygulayarak, şimdiden Irak ve Suriye’de büyük coğrafi alanları hakimiyeti altına almış durumda. Her iki ülkede de, stratejik öneme sahip barajlara, su yollarına, elektrik santrallarına, rafinerilere ve petrol kaynaklarına el koydu. Kontrol ettiği bölgelerde halka devlet gibi hizmet veriyor. Halen, 30 binin üstünde militana sahipse de, mıknatıs gibi dünyanın dört bir yanından “mücahit” çekiyor. Kafa kesme ve infaz yöntemleriyle korkunç şiddet üretiyor ve bunu askeri strateji olarak kullanıyor. Artık sınırlarımıza dayanan IŞİD, Türkiye’nin istikrarı açısından büyük bir tehdit oluşturduğu gibi, eylem yapma niteliğiyle de Türkiye içinde kaos oluşturabilecek kabiliyete sahip… Ayrıca, IŞİD varlığını sürdürürse, Ortadoğu korkunç bir mezhep savaşına boğazına kadar batacak… Ve bunun da Türkiye üzerinde kaçınılmaz yansımaları olacak…
Türkiye çok ağır tehdit altında
(UD): Türkiye’nin karşılaştığı tehdidi isabetle teşhis ettiniz ve tanımladınız. Bu durumda, Ankara’nın, ABD önderliğindeki Koalisyon’a bazı şartlarla katılma kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
(ŞE): Önce bir noktanın altını önemle çizmek isterim. Tehdit o denli ağır ve acilen müdahale gerektiriyor ki, ben bu meseleye, AKP meselesi olarak değil, Türkiye meselesi olarak bakmanın doğru olacağı kanısındayım. Bu nedenle, Türkiye’nin Suriye ve Ortadoğu politikasında yapılan fahiş hataların, hayalciliğin, tutarsızlıkların ve IŞİD belasının yaratılmasında iktidara isnat edilen sorumluluğun tartışılmasını şimdilik bir tarafa bırakılarak, IŞİD canavarının ulusal çıkarlarımız açısından yarattığı tehditle nasıl mücadele edileceğine odaklanmamız gerektiğine inanıyorum… Zira, partizanca yaklaşım siyasi körlük yaratır. Şimdi, bu görüşler ışığında, Ankara’nın, IŞİD konusunda NATO ve ABD yetkilileriyle yürüttüğü müzakerelerde, Türkiye’nin uluslararası koalisyona katılımı için ileri sürdüğü iki temel şartın analizini yapalım: Bu şartlardan birincisi, Suriye sınırında uçuşa yasak bir güvenli bölgenin kurulması, ikincisi de, IŞİD’e karşı savaşın Esad rejimi hedef alınmadan etkili olmayacağıdır.
Uçuşa yasak güvenli bölge şart
(UD): Masada bir de Türk Ordusu’nun kara harekâtını üstlenmesi önerisi yok mu?
(ŞE): Evet var… Buna da geleceğim. AKP iktidarının öne sürdüğü şartlardan en önemlisi, güney sınırlarımız boyunca, Suriye toprakları içinde yeterli genişlikte bir uçuşa yasak güvenli bölge oluşturulmasıdır. Bu amaçla görev yapacak uçaklar İncirlik’te konuşlanabilir ve buradan sevk ve idare edilebilir. Bu enfrastrüktür oluşturulmadan IŞİD’in Suriye’deki mevcudiyetini yok etmek mümkün olmaz. TSK, güvenli bölgedeki IŞİD birliklerini kolayca temizleyebilir. Bu şekilde oluşturulacak Suriye’nin hava saldırılarına karşı da korunaklı alanda Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) eğitilmesi ve teçhiz edilmesi gerçekleştirilebilir. Irak ve Suriye’de askeri ve politik başarı, hava bombardımanıyla ezilip sakatlanan IŞİD birliklerine “süpürme” (mopping up) operasyonu yapabilecek etkin kara unsurlarının varlığına bağlıdır. Kara unsuruyla desteklenmeyen hava operasyonundan etkili netice alınamaz. Şu anda ne Irak’ta, ne de Suriye’de “süpürme” yeteneğine sahip piyade birlikleri mevcut değil. ABD Genel Kurmay Başkanı Dempsey’e göre Suriye için kara unsurunun miktarı 15 bindir. Türkiye, “Koalisyon”un mali desteğiyle bu eğitim/donatım görevini üstlenebilir. Güvenli bölgenin Türkiye açısından bir başka yararı da yeni göç dalgalarının güvenli bölgede karşılanıp burada yerleştirilmeleri olacaktır.
Tabii, tedricen Türk topraklarındaki Suriyeli mültecilerin de güvenli bölge alanına nakledilip burada iskân edilmeleri de mümkün olacaktır…
Ateş çemberinin içine sürükleniriz
(UD): Bu bağlamda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Türkiye’nin kara operasyonlarını üstlenebileceği anlamına gelen sözlerini nasıl yorumluyorsunuz?
(ŞE): Türk askeri, sadece uçuşa yasak güvenli bölgenin korunmasından sorumlu olmalı, bu alanın ötesindeki Suriye topraklarına kesinlikle girmemelidir… Çavuşoğlu, 9 Ekim günü yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin tek başına kara operasyonu yapmasını beklemek de gerçekçi bir yaklaşım değildir” diyerek, bazı Koalisyon güçleriyle birlikte Türkiye’nin Suriye’ye muharip birlik gönderebileceğini açıkça ima etti. Oysa, Türkiye’nin, IŞİD’le mücadele için olsa dahi, Suriye topraklarına muharip kuvvet göndermesinin vahim sonuçları olur. Bu bakımdan bu yolda bir karar ölümcül bir hata oluşturur. Çünkü, böyle bir hareket, Türk askerinin, Suriye ordusu, Hizbullah milisleri ve İran’ın para-militer kuvvetleriyle savaş riskini ortaya çıkararak, Suriye topraklarında Türk-İran çatışmasına yol açabilir. Bu durumda, Türkiye genişleyen ve içinden çıkamayacağı bir ateş çemberinin içine çekilir.
Davutoğlu’nun asla çark etmemesi gerek
(UD): ABD ve NATO uçuşa yasak güvenli bölge önerisine karşı çıkıyor. Tutumlarını değiştirme ihtimali var mı? Diyelim ki değiştirdiler, Rus vetosuna rağmen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden olumlu karar çıkar mı?
(ŞE): Öneriyi Fransa destekliyor. ABD ve İngiltere Dışişleri Bakanları John Kerry ile Philip Hammond’da bir ara bu öneriye kapıyı araladılar. Buna mukabil, Beyaz Saray’ın karşıtlığı devam ediyor. NATO Genel Sekreteri, Washington’a karşı bir tutum benimseyemez. ABD, bu öneriye hayır derse, şu anda tam parmak basamadığımız bazı hesaplarla, krizin devamını istiyor demektir. Çünkü, güvenli bir bölge olmadan, Suriye’de IŞİD’in bitirilmesinin asla mümkün olmayacağını biraz önce izah ettim. Bu nedenlerle Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu, “uçuşa yasak güvenli bölge olmadan Türkiye’nin Koalisyon’a girmeyeceği” yolundaki beyanlarından çark etmemeli, direnmeliler. Diğer taraftan bu öneri, Suriye’nin egemenliğini tehdit eden bir girişim olduğu cihetle, gerçekleştirilmesi için BM Güvenlik Konseyi kararı gerekiyor. Bu kararın da Rusya’nın vetosuyla karşılaşacağı muhakkak. Bu konuda, çıkış yolu olarak, Kuzey Irak için 1991’de uygulanan Çekiç Güç girişimi emsal olarak alınabilirse de, bunun meşru bir hukuki temeli yoktur. Bu durumda, BM Genel Kurulu’nun 7 Ekim 1950 tarihli 377/A sayılı “Barış İçin Birleşme Kararı”na başvurmak gerekir. Bu karar, Güvenlik Konseyi’nin bir üyesinin vetosu nedeniyle görevini yapamaması halinde, toplantıya çağrılacak BM Genel Kurulu’na barış ve güvenlikle ilgili sorunlar hakkında karar alma yetkisini veriyor. Bu amaçla bir üye devletin BM Genel Sekreteri’ne başvurması yeterli. IŞİD’e karşı mücadelede Genel Kurul’dan arzu edilen kararın çıkarılması güç olmaz. Genel Kurul kararı tavsiye niteliğinde olsa da güvenli bölge tesisi açısından gerekli meşru zemini sağlar.
Esad’ı askeri güçle devirme gayreti beyhude
(UD): Zaten bu yola bugüne kadar birçok kez başvurulmuştu, değil mi?
(ŞE): Evet 1950’den bu yana, 11 kere bu yola başvuruldu. Ama, ABD, bu mekanizmanın işletilmesini arzu etmez… Zira, işletilirse veto hakkının anlamı kalmaz…
(UD): Ankara, IŞİD’e karşı savaşın daha geniş tutularak Esad rejimini de hedef almasını istiyor. Bu mümkün mü?
(ŞE): “Esad sorunu çözülmeden, IŞİD’le mücadele etkili olmaz” görüşü, şu nedenlerle haklıdır: 1) ABD’nin ilan ettiği stratejiye göre, IŞİD’le mücadele edilirken Esad birlikleri ve askeri tesisleri vurulmayacaktır. Ancak, bu ilke, yani sadece IŞİD hedeflerinin vurulması, Esad’ın işine yarıyor, çünkü IŞİD’in boşalttığı alana derhal Suriye birlikleri yerleşiyor. Bu durum, sahada, Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) aleyhine tehlikeli gelişmelere yol açıyor. 2) IŞİD’le ÖSO arasında bir çatışma cereyan ettiği zaman, Suriye hava kuvvetleri ÖSO’yu bombalayıp zayiat verdiriyor. 3) En önemlisi de, Esad karşıtı militan grupların ñbunlara ÖSÖ de dahil- kendilerine Esad rejimine son verileceği hususunda garanti verilmeden Koalisyon saflarında çarpışmak istememeleri… Belirttiğim bu argümanlar, AKP iktidarının ısrarında haklı olduğunu gösteriyor. Ancak, Ankara’nın istediği yönde bir sonuç alması çok zor görünüyor. Zira, Obama’nın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada şöyle bir cümle yer alıyor. “Suriye’ye kalıcı bir çözüm yolu, sadece siyasi yöntemle olur. Mezhep ve etnik farklılıklar gözetilmeden tüm Suriye vatandaşlarının meşru özlemlerini karşılayacak bir siyasi geçiş süreci sağlanmalıdır.” Bu ifadeler, Obama’nın, Esad’ı kuvvet yoluyla tasfiye etmemek hususunda Rusya’ya taahhütte bulunduğunu gösteriyor. Bu bakımdan, bu konuda Ankara’nın ısrarları beyhudedir. Buna karşılık, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu, “uçuşa yasak güvenli bölge olmadan Türkiye’nin Koalisyon’a girmeyeceği” yolundaki beyanlarından bir milimetre şaşmamalıdırlar. Aksi takdirde, Türkiye, Koalisyon’un, aldığı risklere karşı çıkarlarını koruyamayan ve Koalisyon’daki güçlü devletlerin oyuncağı konumunda bir parçası olacaktır.
Suriye’ye girmek ölümcül hata olur
Şükrü Elekdağ, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Türkiye’nin kara operasyonlarını üstlenebileceği anlamına gelen sözlerini şöyle değerlendirdi: “Türkiye’nin, IŞİD’le mücadele için olsa dahi, Suriye topraklarına muharip kuvvet göndermesinin vahim sonuçları olur. Bu bakımdan bu yolda bir karar ölümcül bir hata oluşturur”
SÖZCÜ