Uğur Dündar: Mustafa Balbay’ın özgür kaldığı gece neler yaşandı?

Ugur-Dündar-2YAZARLAR-Ön­ce­ki gün ak­şam sa­at­le­ri… Ha­va, in­sa­nın iliği­ni don­du­ra­cak ka­dar so­ğuk…
Bu­na rağ­men Sin­can Ce­za­evi önün­de­ki bü­yük bek­le­yiş sü­rü­yor…
Çan­ka­ya ve Ye­ni­ma­hal­le il­çe­le­rin­den ge­len CHP’­li­ler, kız­lı er­kek­li genç­ler ve gö­nül­lü avu­kat­lar, Mus­ta­fa Bal­ba­y’­ın öz­gür­lü­ğü­ne ka­vu­şa­ca­ğı anı sa­bır­sız­lık­la bek­li­yor­lar.
Ama bir yan­dan da her­ke­sin zih­ni­ni ay­nı so­ru kur­ca­lı­yor: “Ger­çek­ten bı­ra­ka­cak­lar mı?”
Par­ti Mec­li­si Üye­si Umut Ak­do­ğan ve Gül Çift­çi, avu­kat ol­ma­la­rı­nın avan­ta­jıy­la içe­ri­de Bal­ba­y’­ın ya­nı ba­şın­da­lar. Ara­da bir dı­şa­rı­da­ki­le­re ha­ber ver­mek için dı­şa­rı çı­kı­yor, son­ra tek­rar gi­ri­yor­lar.
Bun­la­rın bi­rin­de Umut Ak­do­ğan, Mil­let­ve­ki­li Öz­gür Öze­l’­e ta­kı­lı­yor:
“Biz her gi­riş çı­kış­ta ayak­ka­bı çı­ka­rı­yo­ruz. Siz­ler ise, ve­kil ola­rak ayak­ka­bıy­la gi­ri­yor­su­nu­z”
Öz­gür Öze­l’­in ce­va­bı ha­zır:
“O­lur mu, el­bet­te ayak­ka­bı­la­rı­mı­zı çı­ka­rı­yo­ruz. Ama siz­den far­kı­mız, bi­zim tek ka­pı­dan geç­me­miz. Siz iki ka­pı­dan ge­çi­yor­su­nuz!”
* * *
Don­du­ru­cu so­ğuk­la bir­lik­te ce­za­evi önün­de­ki­le­rin he­ye­ca­nı da ar­tı­yor.
O sı­ra­da bir ga­ze­te­nin in­ter­net si­te­sin­de ya­yın­la­nan ha­ber, kı­sa sü­re­li bir ka­ram­sar­lık ya­ra­tı­yor. Zi­ra ha­ber­de 13. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si he­ye­ti­nin ay­rıl­dı­ğı, ka­ra­rın ya­rı­na kal­dı­ğı du­yu­ru­lu­yor.
Bu­nun üze­ri­ne, Mus­ta­fa Bal­ba­y’­ın okul ar­ka­da­şı ve ka­dim dos­tu Tür­ki­ye Ga­ze­te­ci­ler Fe­de­ras­yo­nu Baş­ka­nı Atil­la Ser­tel ko­şa­rak, bir ara­cın için­de ısın­ma­ya ça­lı­şan Gül­şah Bal­ba­y’­ın ya­nı­na gi­di­yor ve du­ru­mu an­la­tı­yor.
Gül­şah “Yok, ola­maz Atil­la abi…” di­yor. “He­yet çık­mış çık­ma­sı­na da, son­ra ge­ri dön­müş­ler. Avu­ka­tı­mız öy­le di­yor. Bek­le­ye­ce­ğiz.”
Gül­şah Bal­bay bel­ki de ha­ya­tı­nın en he­ye­can­lı gü­nü­nü ya­şı­yor. Göz­le­rin­den umut pı­rıl­tı­la­rı sa­çı­lı­yor. Ar­ka­da­şı­nı ce­za­evin­de hiç yal­nız bı­rak­ma­yan Ser­tel de öy­le.
“Ka­ra­rı bu­gün de çı­kar­maz bun­la­r” di­yen ki­şi­nin ya­nın­dan hız­la uzak­la­şı­yor. Çün­kü ken­di­ni tu­ta­ma­yıp, kö­tü şey­ler söy­le­mek­ten kor­ku­yor.
* * *
Ha­va ek­si se­kiz de­re­ce­yi, sa­at­ler de 18.50’yi gös­te­rir­ken, bek­le­nen tah­li­ye ha­be­ri ge­li­yor. İn­san­lar şaş­kın, se­vinç­ten ne ya­pa­cak­la­rı­nı bi­le­mi­yor­lar. Ki­mi ha­va­ya sıç­rı­yor, ki­mi ha­lay çe­ki­yor. Bü­yük bir TÜRK Bay­ra­ğı­’nın çev­re­sin­de top­la­nı­lıp slo­gan­lar atı­lı­yor.
Ba­zı­la­rı da se­vinç göz­yaş­la­rı dö­kü­yor.
Atil­la da ağ­la­yan­lar ara­sın­da… He­men eşi Ziy­net Ser­te­l’­i arı­yor. “Ni­ha­yet tah­li­ye ol­du­” der­ken, hıç­kır­ma­ya baş­lı­yor, o ağ­la­dık­ça hat­tın di­ğer ucun­da­ki eşi de göz­yaş­la­rı­na ha­kim ola­mı­yor.
Bu ara­da ka­la­ba­lık da ar­tı­yor, ade­ta bir in­san se­li­ne dö­nü­şü­yor.
On­lar­ca ka­me­ra­man ve fo­to mu­ha­bi­ri bu ta­ri­hi anı gö­rün­tü­le­mek için ya­rı­şı­yor. Flaş­lar peş pe­şe pat­la­dı­ğın­da, ade­ta şim­şek çak­mış gi­bi olu­yor.
* * *
Bal­bay tut­sak­lık gün­le­rin­de bi­le yü­zün­den hiç ek­sil­me­yen gü­lüm­se­me­siy­le ka­me­ra­la­rın ar­ka­sın­da­ki mil­yon­la­ra el sal­lı­yor. Di­ğer ko­luy­la da tu­tuk­lan­dı­ğı gün­den bu ya­na ar­ka­sın­da ade­ta ka­le gi­bi du­ran, yıl­ma­dan, yı­kıl­ma­dan bu­gü­nün gel­me­si­ni bek­le­yen eşi Gül­şah Bal­ba­y’­a sı­kı sı­kı­ya sa­rı­lı­yor. He­men ya­nı ba­şın­da onu hep ara­yıp so­ran Atil­la Ser­tel, CHP mil­let­ve­kil­le­ri Bü­lent Tez­can, Öz­gür Özel, Grup baş­kan ve­kil­le­ri En­gin Al­tay, Akif Ham­za­çe­bi, İda­re Ami­ri Mu­sa Çam ile Bar­tın Mil­let­ve­ki­li Rı­za Yal­çın­ka­ya da yü­rü­yor.
Sev­gi gös­te­ri­le­ri ve al­kış­lar ara­sın­da 50 met­re­lik yol, 20 da­ki­ka­da ge­çi­le­bi­li­yor.
İn­san o don­du­ru­cu so­ğuk­ta ter için­de ka­lır mı?
Ka­lı­yor­lar…
Mus­ta­fa Bal­bay te­le­viz­yon­lar­dan can­lı ola­rak ya­yın­la­nan o an­lam­lı ko­nuş­ma­sı­nı ya­pı­yor…
Bit­tik­ten son­ra so­ru­yor:
“Ek­sik bir şey bı­rak­tım mı sev­gi­li dost­lar?”
* * *
Oy­sa ya­kın­la­rı bu ko­nuş­ma­yı da­ha ön­ce zih­nin­de de­fa­lar­ca tek­rar­la­dı­ğı­nı, onu en çok et­ki­le­ye­nin, içe­ri­de ka­lan­lar ol­du­ğu­nu bi­li­yor­lar.
Eşi­ni sık sık al­nın­dan öp­me­si ise, ge­ce­nin bir baş­ka unu­tul­maz gö­rün­tü­sü­nü oluş­tu­ru­yor.
Yol bo­yun­ca dost­la­rı sık sık cep te­le­fon­la­rı­nı Bay­ba­y’­a uza­tı­yor. Çün­kü yur­dun dört­bir ya­nın­dan va­tan­daş­lar, ona “geç­miş ol­su­n” de­mek, se­si­ni duy­mak is­ti­yor­lar.
Bal­bay tuş­suz, do­kun­ma­tik te­le­fon­la­rı da böy­le­ce ilk kez gör­müş olu­yor.
Çev­re­si­ne “Ben içe­ri­ye gir­di­ğim­de bun­lar yok­tu!” di­ye­rek şaş­kın­lı­ğı­nı ifa­de edi­yor.
Don­du­ru­cu so­ğu­ğa rağ­men An­ka­ra yol­la­rın­da, ev­le­rin bal­kon­la­rın­da bek­le­şen­le­re sev­giy­le el sal­lı­yor.
Çu­ku­ram­ba­r’­a ge­lin­di­ğin­de he­ye­ca­nı da do­ru­ğa çı­kı­yor.
Ko­lay de­ğil tam dört yıl do­kuz ay son­ra, tut­sak ga­ze­te­ci Mus­ta­fa Bal­bay sem­ti­ne ge­ri dö­nü­yor.
Bu ne­den­le ev­le­re, ağaç­la­ra, kar­lı yol­la­ra dik­kat ve öz­lem­le ba­kı­yor.
Evi­nin önün­de ön­ce ka­la­ba­lı­ğı son­ra da kı­zı Yağ­mu­r’­u gö­rü­yor.
Kı­zı­nı gö­rür gör­mez oto­büs­ten at­la­ya­rak ini­yor, ko­şup yav­ru­su­nu sev­giy­le ku­cak­lı­yor. Ba­ba kız bir sü­re öy­le­ce ka­lı­yor.
Gül­şah Bal­bay da ara­la­rı­na ka­tı­lın­ca üçü, sım­sı­kı bir sev­gi yu­ma­ğı oluş­tu­ru­yor. De­niz ise ba­ba­cı­ğı­nı ev­de bek­li­yor.
* * *
Bal­bay eve gi­rin­ce ba­ba oğul ku­cak­laş­ma­sı fo­toğ­raf ka­re­le­riy­le ölüm­süz­le­şi­yor. Se­vinç göz­yaş­la­rı­nı tu­ta­ma­yan kom­şu­lar, bir tep­si bak­la­vay­la “e­vi­ne hoş gel­di­n” zi­ya­re­tin­de bu­lu­nu­yor­lar.
Atil­la Ser­tel de ar­tık on­la­rı baş ba­şa bı­rak­ma­nın za­ma­nı­nın gel­di­ği­ni dü­şü­ne­rek sev­gi­li ar­ka­da­şı­na bir kez da­ha sa­rı­lıp ve­da edi­yor.
Ote­li­ne dö­ner­ken o ge­ce­nin unu­tul­maz ka­re­le­ri, Gül­şah Bal­bay ve Yağ­mu­r’­la oluş­tur­duk­la­rı sev­gi yu­ma­ğı, ade­ta bir film şe­ri­di gi­bi göz­le­ri­nin önün­den ge­çi­yor.
Ve o an­da ak­lı­na bü­yük şa­ir Can Yü­ce­l’­in “Ben ha­yat­ta en çok ba­ba­mı sev­di­m” şii­ri ge­li­yor.
Tak­si şo­fö­rü­ne bel­li et­me­me­ye ça­lı­şa­rak ce­bin­de­ki son men­dil­le göz­yaş­la­rı­nı si­li­yor.

SÖZCÜ

Leave a Reply

Your email address will not be published.