6 yıldır İngiltere’de yaşayan Ergenekon sanığı Çömez, “Yolsuzlukla mücadele etmek istedim, başıma gelmeyen kalmadı. Hükümeti yıkmaya teşebbüsle suçlandım” dedi
Dr. Turhan Çömez, yaklaşık 12 yıl süreyle İstanbul’daki Vakıf Gureba Hastanesi‘nde Genel Cerrahi Uzmanı olarak çalıştı. AKP‘nin kuruluş sürecinde görevinden ayrıldı. Partinin Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın bir yıl kadar Özel Kalem Müdürlüğü’nü yaptı. Daha sonra Balıkesir’den milletvekili seçildi.
Toplumsal sorunlara ilgisi, aktif ve haksızlıklara karşı çıkan kişiliği nedeniyle kısa sürede yıldızı parlayan milletvekillerinden biri oldu.
Ancak her şey, 5 milyon dolarlık bir rüşveti önce dönemin Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’e, sonra da Başbakan Tayyip Erdoğan’a iletmesiyle değişmeye başladı.
Yolsuzluklarla mücadelesi ve toplumsal sorunların çözümü için direnmesi, siyasi hayatında sonun başlangıcı oldu. Milletvekilliği sona ermeden önce kendisini Meclis‘e gönderen seçmenlerine bir mektupla seslendi. Mektupta onlar için neler yaptığını ve çabaları sırasında karşılaştığı zorlukları anlattı.
Milletvekilliğinin ardından siyasete ara verip, Vakıf Gureba Hastanesi‘ndeki görevine dönmek istedi. Zira bu onun yasal hakkıydı. Ancak yönetim talebini reddetti.
Bunun üzerine İngilizcesini ilerletmek amacıyla 6 aylık vize alıp, İngiltere‘ye, lisan kursuna gitti.
Türkiye‘den ayrılmadan bir gün önce de dönemin Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanı Hayati Yazıcı‘yı ziyaret ederek yabancı dil projesini anlattı. Kendisini hekimlik yıllarından tanıyan Bakan “Çok iyi yaparsın” diyerek destek verdi.
Ertesi sabah Atatürk Havalimanı VIP salonundaki uğurlayıcılarıyla vedalaşarak, THY ile Londra’ya uçtu. Yolculuk sırasında kendisini kokpite davet eden kaptan pilot, uçakta Turhan Çömez‘in de bulunduğu anonsunu yaptı.
Yani kaçmadığı gibi, Türkiye’den göstere göstere ayrıldı.
* * *
Londra‘da yaşlı bir kadının evinde ancak karyolasının sığabileceği küçücük bir odaya yerleşti.
Günde 16 saat ders çalışıyor, uyurken bile kulaklıkla İngilizce dinliyordu.
Parası olmadığı için evde yaptığı sandviçi okula götürüyor, öğle yemeğinde onu yiyordu.
Hatta kahve içecek parayı bulamadığı günler yaşıyordu.
İngiltere’ye gittikten bir ay sonra, Ergenekon operasyonunda evi ve bürosu arandı.
O artık bir Ergenekon sanığıydı.
Ailesinin operasyon sırasında yaşadığı ağır travmayı öğrendiğinde şok geçirdi. Ama yılmadı. Akademik İngilizcesini hızla ilerleterek 44 yaşında Tıp Fakültesi bitirme sınavlarına yeniden girdi ve başarıyla mezun oldu. Ancak avukatları, tüm çabalarına karşın Sağlık Bakanlığı‘ndan 12 yıllık mesleki geçmişini gösteren bir belgeyi alamamışlardı. Bunun üzerine İngiliz makamlarına başvurarak “Ülkemde 12 yıl süreyle genel cerrahlık yaptım. Ama ne yazık ki bunu kanıtlayan bir belgeyi bana vermiyorlar” dedi.
Aldığı cevap şaşırtıcıydı.
Yetkililer “Sayın Çömez, siz çok başarılı bir sınav verdiniz. Burada bir hekimin maliyeti 300 bin pound. Oysa siz bize bedavaya geldiniz. Beyanınızı esas alıyor ve size İngiltere’de hekimlik yapma iznini veriyoruz” dediler.
AKP’li eski Milletvekili Dr. Turhan Çömez, yaklaşık 3 yıldır İngiltere‘nin saygın bilim kuruluşlarından Basildon Üniversitesi‘nin hastanesinde genel cerrahi uzmanı olarak görev yapıyor.
Gerisini Basildon‘daki 55 metrekarelik evinde görüştüğümüz Dr. Turhan Çömez‘den dinliyoruz.
* * *
(UD): Siz AKP kurulduğu zaman Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Özel Kalem Müdürlüğü’nü yaptınız. Yaklaşık bir yıl kadar…
(TÇ): Aşağı yukarı…
(UD): Ve çok yakınında bulundunuz. Daha sonra milletvekili olduğunuzda, bir yatırımcı büyük bir hastane yapabilmek için bazı girişimler başlatıyor. Yasal hakları doğrultusunda Maliye Bakanlığı‘ndan bir talepte bulunuyor. Ancak o süreçte bu kişiden yüklü miktarda rüşvet isteniyor. Siz bunu önce Sayın Abdullah Gül‘e iletiyorsunuz. Daha sonra da Sayın Başbakan’a… Fakat sonuçta müthiş bir hayal kırıklığı yaşıyorsunuz. Sizin kader çizginizi etkileyen en önemli olaylardan biri budur diye düşünüyorum. Anlatır mısınız ayrıntılarıyla?..
(TÇ): Çok önemli bir dönüm noktası oldu. Bu konu davada yer alıyor ve siz iddianameyi okuduğunuz için teşekkür ederim. Maalesef Türkiye‘de bu konuyu yazan çizen insanların tamamı bir kere olsun iddianameyi açıp da “Ya bunun içinde ne var? Bu insanlar ne ile suçlanıyor? Savcılık ne bulmuş bunlar hakkında?” diye merak etmemiş. Şimdi bahsettiğiniz konu, (iddianamedeki) en önemli konulardan bir tanesi. Ben milletvekiliyken bir işadamı geldi.
Bir hastanenin sahibi olduğunu, yabancı yatırımcılarla Ankara’da büyük bir hastane kurmak istediklerini söyledi. O dönemde de AKP bir yasa çıkarmıştı. Belli bir sayıdan fazla işçi çalıştırmayı taahhüt eden veya belli bir rakamın üzerinde yabancı sermayeyi Türkiye’ye getirmeyi taahhüt eden kişilere seçebilecekleri Hazine arazilerini, Hazine bedeli üzerinden vermeyi taahhüt eden bir yasa… Çok da güzel bir yasaydı bu. Teşvik eden bir yasaydı. Söz konusu yatırımcı, bu yasaya da güvenerek arazi bulmuş ve Maliye Bakanlığı‘na müracaat etmiş.
(UD): Tamamen yasal girişim…
(TÇ): Tabii, tabii… Maliye Bakanlığı kendisine uzunca bir süre karşılık vermemiş. Aradan birkaç ay geçtikten sonra Maliye Bakanlığı‘ndan bir telefon almış. “Beyefendi dosyanız şu anda elimizde, inceliyoruz. Bir talebiniz var. Bu konuyu, Sayın Bakan’ın oğlu ve temsilcileriyle falanca yerdeki otelde şu odada görüşür müsünüz?”
(UD): Yani Sayın Bakan Unakıtan‘ın oğlu mu?..
(TÇ): Evet!.. İşadamı kalkmış gitmiş. Çaresiz, çözüm arıyor. Kendisine denilmiş ki “Bize 5 milyon dolar para verirsen bu iş çözülür biz işini hemen hallederiz!” İşadamı çok büyük bir hayal kırıklığı yaşamış.
(UD): Bu teklif Sayın Bakan’ın oğlu tarafından mı yapılıyor?
(TÇ): Oğlu ve temsilcileri tarafından… İşadamı bunu bana anlattı. Ben de gerek mesleğimden, gerek kişisel özelliğimden kaynaklanan disiplinle Sayın Bakan‘a telefon ederek “Böyle bir durum varmış ne diyorsunuz?” demek yerine, işadamına dedim ki “Bunları bana ayrıntılı bir şekilde lütfen yaz ve altına imzanı at.”
(UD): Peki neye güvenerek yapıyorsunuz bu girişimi?… Sayın Başbakan’ın Meclis grubunda yaptığı bir konuşma var. Örneğin “yolsuzlukların damarına girdik, dolayısıyla bir yolsuzluk ihbarı aldığınızda bize bildirin ki bunun üzerine kararlılıkla gidelim” şeklinde… Mealen böyle hatırlıyorum…
(TÇ): Sayın Başbakan partinin yolsuzlukla mücadele ettiğini, yolsuzlukların partinin kapısından giremeyeceğini, çok ciddi adımlar atıldığını hep söylerdi. Hatta bu olaydan hemen önceki grup konuşmasında, “Biz, bütün yolsuzluklara damardan girdik” şeklinde bir ifadesi oldu. Tabii o zamanlar ben çok samimi duygular taşıyordum.
(UD): İnanıyordunuz gerçekten damardan girdiklerine…
(TÇ): Tabii ki… Yolsuzluk ve ahlaksızlığın bazı bakanların damarına girdiğine, ruhuna işlediğine maalesef inanmıyordum. Bilmiyordum da… İşadamı bütün detayları yazdı. Ben mektubu o dönem Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olan Sayın Gül’e bizzat verdim.
(UD): Elden?..
(TÇ): Evet… Sayın Gül “Ben ilgileneceğim” dedi. Belli ki mektubu sayın Unakıtan’a teslim etmiş. Ertesi gün sabah 8’de telefonum çaldı. İşadamı, “Efendim, Sayın Bakan cep telefonumdan aradı, derhal beni bakanlığa bekliyor. Ne yapayım” dedi. Panik haldeydi. Ben de “Elbette gideceksin. Konuşursun Sayın Bakan’la, ‘Evet ben böyle bir şey yaptım. İşlerim çözülmeyince olayı Çömez’e aksettirdim. Çözüm istiyorum deyip medenice konuş” dedim. O da gitti. Daha sonra yine çok derin bir hayal kırıklığıyla bana geldi. Sayın Bakan şunu söylemiş, “Benim arkamda Sayın Başbakan var. Onun bilgisi olmadan bir şey yapabilir miyim? Neden beni Çömez’e şikayet ettin? Bundan sonra işini çöz de göreyim” tarzında!..
(UD): Yani öyle bir imada bulunuyor ki parayı istiyorsam arkamda Başbakan var!..
(TÇ): Bu, işadamının bana naklettiği intiba…
(UD): Kimseye burada bir isnatta bulunmak istemiyorum ama konuşma öyle bir yorumu da peşi sıra getirebilir…
(TÇ): Ben de aynı intibayı aldığım için hepsini yeniden yaz dedim. İşadamı, Sayın Bakan’ın kendisine neler söylediğini, nasıl bir süreç yaşadığını yazdı ve imzaladı. Bu sefer aldım bu mektubu Başbakan’a götürdüm. Arkasından hiçbir adım atılmadı. İktidar partisi içinde tek başınıza mücadele ediyorsanız yapacağınız şeyler sınırlıdır.
(UD): Peki derin bir hayal kırıklığı yaşadınız mı?
(TÇ): Tabii ki… Siz milletin oylarına talip olurken, dürüstlükten, ahlaktan, namustan bahsedeceksiniz, “Dicle’nin kenarında kuzuyu kurt kapsa bundan Ömer sorumludur” diyeceksiniz, “Yolsuzluk bizim kapımızdan giremez” diyeceksiniz ve ondan sonra bakacaksınız etrafınızdaki insanlar iliklerine kadar yolsuzluğa bulaşmış. Size samimi olarak şunu söyleyeyim, ben milletvekiliyken her gece derin bir hayal kırıklığı, üzüntü ve endişe içerisinde başımı yastığa koyuyordum. Çünkü milletin sorumluluğu vardı. Ama burada her gece başımı huzur içerisinde yastığa koyuyorum ve Allah’a hamdediyorum. Ben doğru olanı yaptım.
SÖZCÜ