2002 yılından beri Türkiye’nin başına kara bir bela gibi çöken Allah ile aldatma ve zulümler koalisyonunun Türkiye’deki başı, yeni bir haykırışla çıktığı meydan yerinde, eski zulüm ortağını itham ederek dedi ki: “Bunlar, devlete sızmış virüs; bunlar Selçuklular döneminde devleti kemiren, düşmanlarla işbirliğine girebilen gözü dönmüş haşhaşîlerin bir devamı.” (15 Ocak 2014 tarihli gazeteler)
Zulüm koalisyonunun buradaki başının, suyun ötesindeki başı için söylediklerini bir kenara koyarak, işin ilmî-tarihî gerçeğine bakalım: Allah ile aldatanların tümü haşhaşîdir, yani insanları uyuşturup akıllarını çalışamaz hale getiren zalimlerdir. Akıl işlemez hale gelince, ne olur? Kur’an’ın cevabı şu: “Allah, aklını işletmeyenler üzerine pislik indirir.” (Yunus Suresi, 100)
Kur’an; aklı uyuşturan, aklın işletilmesini bir biçimde dumura uğratan her şeyi yasaklamaktadır. Bu yasağı sadece alkole, hele hele sadece şaraba hasretmek tamamen Kur’an dışıdır. Yasaklanan: ‘hamr’dır. Hamr; ‘aklı örten, onun işlemesini engelleyen şey’ demektir. O halde alkol de dahil, aklın işlemesine zarar veren her şey haramdır. Hamr; alkol olduğu gibi, haşhaş, kokain, esrar veya aklı uyuşturan, akılcı düşünmeyi dumura uğratan tarikat hezeyanları da olabilir.
‘Haşhaşîler’ diye bilinen tarikat ekibi, aklı uyuşturmak ve insanların aklı işletmelerini engellemek için, hem tarikat hezeyanlarını hem de haşhaşı kullanmış olabilir. Tarikat hezeyanlarını kullandıkları kesin de, haşhaşı kullandıkları sadece bir rivayettir ve büyük ihtimalle de iftiradır. Çünkü bu haşhaş kullanma iddiası lejander (menkıbevî) bir bilgidir ve Batılı gezgin Marco Polo’nun hikâyelerine dayanmaktadır. Sünnî iftiracılığın işine yaradığı için, egemen Sünnî güç tarafından tarihsel bir gerçekmiş gibi öne çıkarılmıştır.
Gerçek olan şu ki; Haşhaşîlerin önderi sayılan Hasan Sabah (ölm. 518/1224) bir tarikat şefiydi ve geleneksel ölçüler içinde son derece ‘dindar’ bir adamdı. Oğullarından birini şarap müptelası olduğu için, bir diğerini ise haksız yere adam öldürdüğü için idam ettirmiştir. Sünnî egemen gücün iftira borazanları işin bu yanına hiç değinmezler.
TÜM TARİKATLAR HAŞHAŞÎDİR
Daha doğrusu; Allah ile aldatan tüm zalimler, şurada dikkat çekilen anlamda haşhaşîdir. 2000’li yılların Türkiye’sinde, şeyhinin emriyle küçük oğlunun kafasını kesen tarikat meczubu, haşhaş filan içmiyordu; beş vakit namazlı, ağzına alkol koymayan Sünnî bir müritti. Sivas’ta 35 insanı gün ortasında diri yakan dinci kudurmuşlar haşhaşla değil, tarikat putlarının telkinleriyle uyuşturulmuşlardı.
Tarikatlarda insanları uyuşturup gütmek için haşhaş kullanılmaz, çünkü tarikat hezeyanları buna ihtiyaç bırakmadan uyuşturmayı zaten sağlar. Bu ocaklarda uyuşturma işini raiyyelik, müritlik ve abdi memlûk olmak sağlamaktadır. Kur’an’ın insan hayatından kovmak istediği bu uyuşturucu belalar üzerinde ayrıca duracağız.
Kur’an, bir yandan hamrı yani aklın çalışmasını dumura uğratan maddeleri yasaklarken bir yandan da raiyyeliği, müritliği, abdi memlûkluğu yasaklamaktadır. İşin özeti şu: Tarikat kazığı yemiş ve tarikat şeflerini rab edinmiş her robot-insan haşhaşîdir. Yani uyuşturulmuştur. Biri bir yerden, öteki başka bir yerden yemiştir haşhaşı. Birinin putu bir renk ve desendedir, ötekininki başka bir renk ve desende. Ortak özellik; Allah ile aldatılıp uyuşturularak insanlık ve hak aleyhine kullanılmaktır.
YURT