Tam da Sabahattin Önkibar’ın ‘Takkeli Firavunlar’ adlı müthiş kitabını okumakta olduğum saatlerde patladı haber. “Türkiye’nin Başbakanı” unvanını taşıyan kişi ile oğlu arasındaki milyon avroluk talan paralarının saklanmasına ilişkin telefon görüşmelerinin ses kayıtları her yanda yayınlandı.
Bu utanç ve ibret belgesi kayıtlar Sabahattin Önkibar’ın bahsettiği takkelerin en iğrençlerinden birinin düşmesini ifade ediyor. Zulmün, hırsızlığın, iftiranın, yalanın, Allah ile aldatmanın ve bilcümle insan hakkı ihlallerinin takkesinin düşmesidir bu.
“Türkiye’nin Başbakanı” unvanını taşıyan kişi, 17 Aralık sonrası yolsuzlukların tam merkezinde olduğunu kendi diliyle belgeliyor. Yolsuzluğun üstüne giden operasyonun patladığı anlarda yapılan baba-oğul konuşması, bu ailenin nasıl bir panik içine yuvarlandığını gösteriyor. Başbakan unvanlı baba; oğluna, çeşitli mekânlarda bloke edilen milyon avroluk paraları saklaması gerektiği yolunda talimatlar veriyor.
Bu zât, 17 Aralık’tan beri boşuna bağırıp durmuyor: “Oğlum vasıtasıyla bana ulaşmak istiyorlar” diye. Söyleyene değil, söyletene bak! Ne sanıyordun, arkadaş! Sana ulaşmayacaklar mıydı? Nedenmiş, niçinmiş? Ha, öyle ya; sen Allah’ın bütün niteliklerini kendinde toplayan birisin, yani ‘Allah’sın! Öyle olunca da, sana ulaşmak ne demek oluyor? Kim böyle bir şeyi aklından geçebilir! Sen sit alanlarını talan ettirip, ucundan köşesinden birer ikişer villa götürürsün, oğluna kurdurduğun vakıfla (!) milyar dolarlık rüşvetleri ‘vakfa yardım’ ayağına toplarsın ama hiç kimse bunları yaptın diye sana ulaşmayı aklından geçiremez, öyle mi!
Aklından geçirmek şöyle dursun, gelip ta burnundan yakaladılar. “Bunlar montajdır” demekle pisliği yok edemezsin. Yemezler. Gırtlağına kadar bu işin içinde olduğunu artık bütün dünya biliyor. Ana muhalefet liderinin haftalar önceden telaffuz ettiği şu sözler birer keramet gibi duruyor: “Ey Erdoğan! Sen, başbakan değil, ‘başçalan’sın. Devlet içinde yapılanmış bir çeteden bahsediyorsun. O çeteyi yakından görmek istiyorsan, bakanlar kuruluna bak. O çetenin reisini görmek istiyorsan, o zaman da aynaya bak”.
İşadamlarının ‘başbakan’a (veya başçalana) çağrısı da tarihî önemde bir çağrıdır:
“Para kazanacaksan, siyaseti bırakıp iş hayatına atıl”.
Öyle ya, siyaseti para kazanma aracı yapanların gidecekleri yer hırsızlık ve talandır. Nitekim bunların geldiği yer de orasıdır.
DOYMAK NEDİR BİLMİYORLAR
Allah ile aldatmayı siyaset ve meslek edinmiş bu dinciler kine de, servete de doymuyorlar. Çünkü bunlar, Kur’an’ın ve Peygamber’in bedduasını almışlar. Servete doymadıkları için, Mâûn ihlallari bitmiyor; kine doymadıkları için de, zulümleri bitmiyor. Öyle bir servet hırsı ki bu; biraz daha şişmek için tabiatı, ülkeyi, devleti, insan haklarını tahrip ve darmadağın etmekten zerre kadar çekinmiyor. Ve öyle bir kinki bu; diri diri insan yakmaktan çekinmiyor. İnsan yakmayı ibadet diye lanse eden bunlardır. İnsanları ‘Allahu Ekber’ nidalarıyla diri diri yaktılar! Dün öyle yapıyorlardı, bugün de bir benzerini yapıyorlar. Bakın Suriye’ye. Buradakiler oradaki kudurmuş katillere destek veriyor. Destek verenler, dünkü Sivas Katliamı’nın mücrimi zihniyetin devamı.
YURT