Yaşar Nuri Öztürk: ‘Zalimler arası kavga’ karşısında tavrımız ne olmalı?

Yaşar Nuri ÖztürkKavgadan maksadımız; Türkiye’yi on küsur yıldır ortaklaşa yürüttükleri karanlık zulümlerle inim inim inleten dinci koalisyonunun önderleri arasındaki ibret ve dehşet verici savaştır.

Kavga, akıl almaz bir hararet ve şiddet kazandı. Ülkeyi soyarak, entrikalar çevirerek ele geçirdikleri televizyonlar, gazeteler; bugüne kadar zulmettikleri insanların değil, birbirlerinin aleyhinde coşuyor. Bakıyorsunuz, birisi kendi şefini asrın maneviyat önderi (!) yapmak için edebiyat döktürüyor; öteki ise liderlerinin ‘allahlığını’ ilan ediyor! “Başımızda öyle bir lider var ki, Allah’ın bütün sıfatlarına sahip bulunuyor” deme imansızlığını gösteriyor.

Liderini az önceki sözlerle öven kişi, bu zihniyet hakkında bugüne kadar yaptığımız Kur’an’sal tespitlerin canlı bir tanığı oldu.

Velhasıl, zalimler koalisyonunun sözcüleri zıvanadan da imandan da çıkmış bulunuyorlar. Demek ki; Cenabı Hak, bunların hidayet yollarını da, vicdan ve idrak yollarını da kapattı; kalplerini mühürledi. Nasıl mı? Cevabı Kur’an’dan dinleyelim:

“Allah, ilimden nasipsizlerin kalplerini işte böyle mühürler.” (Rum Suresi, 59).

“Allah, tüm zorba, kibirli kalpleri işte böyle mühürler.” (Mümin Suresi, 35).

“Kuşkusuz olan şu ki; gerçeği örten o nankörleri sen uyarsan da, uyarmasan da onlar için aynıdır; iman etmezler. Allah onların kalpleri, kulakları üzerine mühür basmıştır. Onların kafa gözleri üstünde de bir perde vardır. Onlar için korkunç bir azap öngörülmüştür.” (Bakara, 6-7).

BİZ BU KAVGADA TARAF OLAMAYIZ!
Olursak, biz de imanımızı yitiririz. Çünkü; zalimlere taraf olup destek vermek şöyle dursun, eğilim göstermek bile insanı cehenneme götürür:
“Zulmedenlere eğilim göstermeyin! Yoksa ateş sizi sarmalar. Allah’tan başka dostlarınız kalmaz, size yardım da edilmez.” (Hûd, 113).

Zalimler arası bu dalaşta takınacağımız tavrın dayandığı ilkeler şunlar olmalıdır:

1. Zalimlerin birbirleri aleyhindeki sözler doğru, birbirleri lehindeki sözler yanlıştır.
Bu zalimler birbirlerini çok iyi tanırlar. Güç ve imkânları ellerinde bulundurdukları için, hiç kimse onlarla bilgi edinme yarışına giremez. Onlar zulümleri birbirlerinin yardımıyla işledikleri için zulümde uyguladıkları yöntemleri çok iyi bilmektedirler. Bakın birbirleri için ‘çete, haşhaşî, yalancı peygamber, Firavun, kumpasçı…’ nitelemelerini kullanıyorlar. Demek ki, onları en iyi anlatacak olan; yine onlardır.

2. Birbirleri aleyhindeki sözlerinin doğruluğu, onların doğruluğu anlamına gelmez.

3. Birbirleri aleyhindeki sözler dışında hiçbir sözlerinin doğruluğu söz konusu edilemez.
Zulümlerini insanlara, dine ve Allah’a iftira yoluyla gerçekleştirdikleri için, Kur’an onların doğruyu söyleme ve tanıklık yapma haklarını ‘ebediyyen’ kaydıyla ellerinden almaktadır.

Kendileri dışındaki insanlar aleyhinde söyledikleri hiçbir şey, peşinen doğru kabul edilemez; söylediklerini, doğruluk liyakati olan başkalarından tasdiklemek gerekir. Başkalarından tasdik ihtiyacı duymayacağımız sözleri ise, sadece kendi aleyhlerindeki sözleridir.
YURT

Leave a Reply

Your email address will not be published.