Beste Serim Erbak: Tayland-Chiang-Mai

CHİANG-MAİ Tayland’ın kültür başkenti – Baan Tong Luang – Zürafa Kadınlar- Tiger Kingdom – Borsang -Celadon 2013

Sabah kahvaltısında yiyecek çeşitliliği oldukça fazla. Aslında Asya ülkelerinde süt ve süt ürünleri pek yenmiyor. Peynir yok. Ancak böyle otellerde bir çeşit de olsa bulmak mümkün. Nerde bizim Pazar kahvaltıları. Ekmek yenmediğinden yalnızca tost ekmeğini turistler için bulunduruyorlar. Buralara seyahat ediyorsanız ve peynire düşkünseniz mutlaka yanınızda getirin.
Baan Tong Luang –ECO Köye doğru yol alıyoruz. Tayland Hükümeti çeşitli dağ köylerinde yaşayan kavimlerin yaşamlarını törelerini göstermek amacıyla 2005 yılında doğada böyle bir köy kuruyor. Bu köyde kavimlerin evleri günlük yaşantıları gösteriliyor.

Kavim halkları kendi el ürünlerini satıyorlar. Bunları devlet destekliyor. Tayland turizmine büyük katkı sağlıyorlar. Köye giriş 500 Bat. Satılan malların gelirleri onlara kalıyor. Köyün çocuklarının okuduğu bir okul ve kilisesi var. Anlaşılan Hıristiyanlar tarafından da destekleniyorlar. Tabii en ilginç olanları boyunlarına taktıkları halkalar nedeniyle Karen kabilesinin bir alt kolu olan Padaung kabilesi kadınları.

Dünyada Zürafa Kadınlar olarak tanınıyorlar. Aslında bu kabilelerin yaşamları dağlarda oldukça zormuş. İlgimi çeken çok çocuk olması. Ayrıca kadınların süsleri de çok değişik. Fotoğraf çekmek istediğinizde herkes poz veriyor. Sonra da mutlaka bir şeyler alıyorsunuz. Denilene göre bu halkalar bayan büyüdükçe ilave oluyormuş. Gerçekten
de boyunları uzun. Ve bu halkalar ağır. Bunları çıkaramıyorlarmış. Eğer çıkarırlarsa boyunları kırılırmış. Ben de denedim ama oldukça zor.

Lahu Shi Bala kadınları da kulaklarına küçük gümüş borular takmışlar. Bu kadınların işi zor. Süslenmek amacıyla bayağı işkence çekiyorlar. Ama onlar hallerinden memnun. İnsanoğlu bir şeye inanmaya görsün, önünde hiçbir engel tanımıyor. Kayaw kadınları kulaklarını aşağıya çeken iri küpeleriyle ilginç.
Renkli boncuklardan kolyeleriyle pek süslüler.
Bol bol fotoğraf çekiyoruz. Burası başka bir dünya. Aslında keşke tüm bu kavimleri kendi köylerinde ziyaret edebilseydik. Burada vitrinde gibiler. Bundan biraz rahatsızlık duyduk.
Chiang Mai’ye çok daha fazla zaman ayırmalı. O kadar çok görülecek yer var ki…

Bugün eko köyden sonra Panter kampı ve Şemsiye köyüne doğru yola çıkıyoruz. Yolda rastladığım genç rahiplerin fotoğrafını çekiyorum.
Kaplanların eğitildiği yere varıyoruz. Daha önce de böyle bir yer gezmiştik. Epeyce bir ücret karşılığı bakıcıları eşliğinde kaplanları seviyorsunuz. Tabi korkmazsanız. Arkadaşımız girmek isteyince biz de restorana oturup onları seyrettik. Çok akıllı hayvanlar. Belli ki iyi eğitilmişler.

Bakıcılar uçlarına yaprak bağladıkları sopaları havuza vuruyorlar. Kaplanlar suya atlıyorlar. Bu bir komut şekli. O anda kedimle oynuyormuş hissine kapıldım. Ne muhteşem yaratıklar. Oldukça da akıllılar. Ama ne denli güvenilir bilmem. Girişte ödediğiniz ücrete göre içeride vakit geçiriyorsunuz.
Ayrıca üzerinde kaplan resimleri bulunan her türlü hediyelik eşya turistlerin beğenisine sunulmuş. Bu kamp sabah 9.00 akşam 18.00 arası açık. Acele ediyoruz. Zira buradan şemsiyelerin yapıldığı bir merkeze gideceğiz. Her taraf yeşil ve çiçek içinde. Bir yığın güneş şemsiyeleri. Nasıl yapıldığını gösteren çalışanlar. Şemsiyelerin üzerlerini boyayan sanatkârlar. Şemsiyeler bambudan ve dut ağacından yapılıyorlar. Üst kısımları için yağlı pirinç kâğıt kullanılıyor.

Ayrıca burada çeşitli hediyelik eşyaların satıldığı bir mağaza var. Şemsiyeleri boyayan sanatkâr benim sırt çantama da beğendiğim deseni çizdi. Böylece güzel bir anıyı sırtımda taşıyacağım. Alt tarafı bir şemsiye demeyelim ne kadar emek. Bu arada şemsiyeler su geçirmiyormuş.
Buradan dünyaca ünlü Celadon (seladon) (yeşil renkte) seramik eşyaların yapıldığı bir merkeze gidiyoruz. Baan Celadon. Yemek takımlarından tutun değerli vazolara kadar her şey bu yeşil renk seramikten. O kadar zevkli ki sade seyretmek bile güzel. Oldukça pahalı. Dünyanın her yerine gönderiliyorlarmış. Bu yeşilin güç taşıdığına ve sahibine şans getirdiğine inanıyorlarmış. El yapımı objeler sanatçılarını yansıtıyorlar.
Koştura koştura ağaç eşyaların yapıldığı çarşıya geliyoruz. Ama geç kalmışız. Ancak bir iki dükkân açık. Buralarda kredi kartı geçmiyor. Mutlaka yanınızda para olmalı.. O kadar güzel eşyalar var ki…
Akşam yemeğini otelimize yakın çarşı içinde bir restoranda yiyoruz. Ve meşhur gece pazarına gidiyoruz. Bir renk cümbüşü. Her yerde bir şeyler satılıyor. Çok ucuz. Küçük restoranlar var. Bangkok’takinden daha hoş bir Pazar. Bu gece erken yatacağız. Zira ertesi gün sabah saat 6.30’da uçağımız Bangkok’a hareket ediyor. Oradan da Kamboçya’ya geçiyoruz.